Tea&pot'un hikayesi bir vasiyet bir miras gibi..!

Gardenya Erdöl

Kasımda festival bir başkadır... Geçtiğimiz hafta sonu İzmir tren garı oldukça sıcak ve lezzetli bir festivale ev sahipliği yaptı. İzmir’de bir ilk olan İzmir tea festivali, çayseverlerin ilgisiyle karşılandı. Dünya lezzetlerinden, farklı çay kültürlerinden, artizan çaylara kadar geniş çay yelpazesi hakimdi. Hem festivali gezmek hem de çok sevdiğim çayları tea&pot un kurucularıyla bu keyifli ortamda çay ve festival hakkında söyleşi gerçekleştirdik.

Onlar sırt sırta vermiş iki başarılı kadın aynı zamanda da eltiler. Zeynep ve Nihan Minareciler’den bahsediyorum. Tea&pot tabiri caizse kayınvalidelerinden onlara hem vasiyet hem de miras olarak kalmış. Gelin birlikte bu iki başarılı kadını yakından tanıyalım...
 

-Öncelikle sizleri tanıyabilir miyiz?

Nihan Minareci: Ben Nihan Minareci, gıda mühendisiyim. İşletme Yönetimi yüksek lisansı yaptım. Gıda mühendisi fakültesini bitirdikten sonra yüksek lisansımı tamamlama aşamasındayken Tea&pot projesi oluştu. Yurt dışından demlik, çay numuneleri getirdik. Yaklaşık 10-12 ay araştırma sürecine girdik. Ve ürün skalaması belirledik. Ortağım Zeynep Minareci ithalat ve ihracat konusunda uzman. Onun gümrük bağlantıları aracılığıyla 2010 yılında ilk ithalatımızı gerçekleştirdik. Ve bu belirli bir düzene girdi. Her yıl bir veya iki kez ithalat yapıp ürün getiriyoruz.


-Zeynep hanım sizi de tanıyabilir miyiz?


Zeynep Minareci: Ben Zeynep Minareci tea&potun ortaklarındanım. Ege Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo-Televizyon ve Sinema Bölümü mezunuyum. 10 yıl özel sektörde ithalat - ihracat departmanında çalıştım. 10 yıldan sonra ikinci çocuğuma hamilelik iznindeyken işten ayrıldım. Nihan ile birlikte kafa kafaya verip tea&potu kurduk. 2010 yılından itibaren toptan ve perakende satışlarına devam ediyoruz.
 

-Tea&pot'un hikayesini öğrenebilir miyiz?


N.M:Tea&pot un hikayesini biz çok seviyoruz. Ortağım Zeynep hanımla aynı zamanda eltiyiz. Kayınvalidemizin bizlere bıraktığı bir vasiyet bir miras gibi... Kayınvalidem Gülnur Minareci Kadın Doğum uzmanıydı. Maalesef şu an kendisi bizlerle değil, aramızdan ayrıldı. Nurlar içinde yatsın. Çok yenilikçi biriydi, her şeyini kendisi yapardı... Takım elbiselerini kendi dikerdi, çatısı bozulsa tamir ederdi hatta ananem onun için “ Atatürk gibi kadın derdi.” hastalığının teşhisinide kendisi koymuştu. Rahim kanseriydi. Doktor arkadaşları çok kısa bir ömür biçmesine rağmen o uzun yıllar bu hastalıkla mücadele etti. Amerika’da tedavi gördü. 10 sene alternatif tıpla, bu gibi özel çaylarla , farklı besinlerle kendi karışımlarını yaparak uzun yıllar mücadele verdi bu hastalıkla... Amerika’ya gidip geldikçe oranın büyük bir çay markası olan Teavanadan bizlere bahseder, ileri görüşlü biri olduğu için bu işi Türkiye’ye getirmemizi önerirdi.

Z.M:Aslında bizim elti olup bu kadar iyi anlaşmamıza herkes çok şaşırıyor. Neden söyledim, kayınvalidemiz bizim için bir anne gibiydi kendi annelerimizden ayrı tutmazdık. Çünkü onun çok farklı bir enerjisi vardı bizi bu kadar aile olarak birleştiren zaten o. O yüzden de biz onun yokluğunda dahi çok iyi anlaşıp, birbirimize bağlıyız. Rahmetli kayınvalidem tıbbi olarak bir tedavi görüyordu, alternatif olarakta sürekli yurtdışına gidip farklı tedaviler denerdi. O zaman tedavisinden dönerken bize farklı çaylar, döküm demlikler, aksesuarlar getirirdi. Şu an Uzakdoğu’da olan homeopati ilaçla değilde bitkilerle tedavi yöntemi yurtdışında daha yaygın. Aslında eskiden bizim eczanelerimizde bitkiler varmış, çok fazla ilaç yokmuş... Mesela oradaki çay evlerinden bize örnekler verirdi. Hangi hastalığın hangi çayı içmesi gerektiğinden bahsederdi. O zamanlarda bizlerde bunun hayalini kurardık Türkiye’de bir çay evi olsa ne güzel olur diye...

-Ya sonra?


Z.M:Sonrasında 2009 yılında markayı yarattık. 2010 yılında cafeyi açtık. Açıldığımız zaman Türkiye’de bir ilki gerçekleştiriyorduk. Menüsü tamamen çaylardan oluşan tek biz vardık. O zaman 30 çeşit çayımız vardı şu an 60 çeşide ulaştık. Biz açtığımızda İstanbul’da Chado vardı. Biz birazda çayın birleştirici gücüne inandığımız için diğer markaların hepsiyle tanışıyoruz ve çokta iyi ilişkilerimiz var. Sürekli telefonlaşırız hatta dertleşiriz.


Z.M:Kayınvalidemizin vefatından sonra yani 2009 yılında ben yüksek lisansımı bitirmiştim. Zeynep abla doğum iznine ayrılmıştı. İkimizde özel sektörde değil kendi işimizi yapmak istediğimizi farkettik. O zaman bu projeyi hayata geçirmeye karar verdik. Bir yıl araştırma süreci sürdü ve 2010 yılında firmamızı kurduk. Alsancak’ta bir cafe tuttuk o bizim vitrinimiz olsun, insanlarla iletişime geçip kendimizi ifade edebilecek bir alanımız olsun istedik ve beş yıl boyunca cafe hizmeti verdik. Fakat 2015 Ağustos ayında cafeye son vermek durumunda kaldık. Hem cafe çok yoğunlaştı hem toptan ürün verdiğimiz yerler yoğunlaşmıştı. İkisinin bir arada yürümeyeceğini anlayınca bir işi yapalım en iyisi olsun dedik. Cafeyi devrettikten sonra daha inovatif bir marka olduk. O yıllarda 10-12 cafeyle anlaşmamız varken şimdi 55-60 cafeyle çalışıyoruz.
 

-Çayın tarihçesinden bahseder misin?
 

N.M:Aslında bizlerin her sabah kahvaltıda içtiğimiz çay deyip geçtiğimiz çay bitkisinin tarihçesi bundan 5000 yıl öncesine dayanıyor. M.Ö. 2700 yıllarda bir Çin imparatoru Shenyua adında kendisi hatta bitki bilimci üzerine çok meraklı. Bol bol vakti var araştırmak tadım yapmak için... Bir gün yine bir ağacın altında bir kazanda su kaynatırken tamamen rüzgar ve tesadüfen bir ağaç yaprağı kazanın içerisine düşüyor ve ellemiyor, gözlemliyor hoş kokusu çıkıyor çok hoşuna gidiyor. Bu bir ritüele dönüşüyor 6-7 gün içinde sürekli bu işlemi tekrarlatıyor. Ve artık kendi halkınında tükettiği sıcak içecek olarak insanlık tarihine geçiyor. Tabii çayın tüm dünyaya yayınması 1600lı yılları buluyor. Çin’den , Japonya’ya geçiyor ve Japonya’dan tüm Avrupa’ya yayılıyor. Japon seremonisinde çay daha çok zenne bağdaştırılıyor. Çin seremonilerden de bir inanış gibi bir yaşam tarzı gibi... Avrupa’da daha fabrikasyon, endüstriyel bir ürün olarak çay sektörüne giriyor.

( Sohbetin bu kısmında Tea&pot un özel karışımlarıyla sohbetimizi zenginleştiriyoruz. Ben tercihimi Eylül çayından Nihan ise beyaz çaydan kullanıp, Türklerin vazgeçilmez çay eşliğinde keyifli söyleşimize devam ediyoruz.)
 

-Peki Türklerin çayla tanışması nasıl oluyor?

N.M:Ülkemizde ilk Osmanlı döneminde Bursa’da denemeleri yapılıyor. Fakat çay bitkisi o kadar narin ve özel ortamlarda yetişebilen bir bitki ki Bursa bunun için hiç uygun değil. Bütün yöntemleri denemelerine rağmen çay bitkisini yetiştiremiyorlar. Ve diyorlar ki; maalesef ülkemiz çay bitkisi için uygun değil ve biz bunu yetiştiremeyiz. Böylece çay defteri orada kapanıyor. Bundan seneler sonra Zihni Derin adında bir Ziraat mühendisi tam Atatürk döneminde ve İsmet Paşanın desteklemesiyle yeniden bir proje hazırlıyorlar. Diyorlar ki; biz bunu Bursa’da denemiştik bunun yeri hem yüksek olmalı hem nemli olmalı yağış alan bir yer olmalı Bursa böyle bir yer değil... Bunu tekrar deneyelim ama Karadeniz bölgesi olsun İsmet Paşanın desteğiyle Karadeniz Rize’de yapıyorlar. Hatta Rize’de Zihni Derinin heykeli var. Çünkü onun aracılığıyla ülkemiz bir çay ülkesi oluyor. 1917 yılında başarılı oluyor ve artık ülkemiz çay üretimine tam gaz başlıyor. Ülkemizin çok eski bir çay tarihi yok...


Ayrıca Çin, Japonya, Hindistan hepsi üretiminde zirai ilaçlar koruyucular kullanıyor. Sadece ve sadece bizim ülkemizde çay hiçbir koruyucu madde içermeden doğal üretiliyor.
 

Çayı nasıl demlemeliyiz?


N.M:Türk çayı hazırlarken farklı ithal çayları hazırlarken farklı... Çay demlemenin en güzel yöntemi kaç kişi için çay demlenicekse o kadar kişi için bir tatlı kaşığı çay koyup üç katı kadar da su koymalıyız. Yaklaşık 15 dakika demlemeliyiz ve altını kapatmalıyız. Demlendikten sonra da tüketmeliyiz. Çayı dakikalarca kaynatmak çok yanlış. Biz ülke olarak kendimize has çay demleme yöntemi bulmuşuz. Bizimki gibi başka bir ülke yok... İthal çaylarda ise bir fincan suya 1,5 çay kaşığı çay koyup 4-5 dakika demleyip, tüketmeliyiz.

-Festivali değerlendirecek olursanız?


N.M:Bu gibi girişimler bizim çok desteklediğimiz her zaman arkasında ve içinde yer aldığımız projeler... Çünkü İzmir çok kolay bir şehir değil. İzmir’de yeni birşeyler yapmak gerçekten çok zor. Biz hepimiz çok rahatız, esnek bir şehiriz ama yeniliklere çok açık değiliz biraz ön yargılıyız. Çok farklı şeyleri yapmak cesaret istiyor. İstanbul’da birşey yapıldığı zaman tüm Türkiye duyabiliyor ama İzmir’de birşey yaptığınızda önce İzmirli beğenirse önce İzmir’de duyuluyor sonra diğer şehirler duyuyor. O yüzden bu çay festivalinin diğer organizasyonlardan farkı çok artizan çaylara yer vermeleri çok seçici davranmaları oldu, çokta iyi markaları getirebildiler. Bu bir başlangıç. Yeride çok güzel çok nostaljik tarihi bir dokusu var ve biz bunun başlangıç olduğunu bundan sonra İzmir’de daha içerikli daha zengin projeler yapılacağı çok inanıyoruz.


-Malum kış ayındayız sıcak içeceklerin daha çok tükettiğimiz şu günlerde bizlere ne önerirsiniz?


Z.M:Bağışıklık sistemi bizleri ayakta tutan bir sistem , biraz bağışıklık sistemi çöktüğü zaman hastalıklar kolay bir şekilde çıkmaya başlıyor. Bağışıklık sistemini güçlendirmek için özellikle karışımlarda ekinezyalı, tarçınlı, karanfilli hem boğazı yumuşatacak hem de bağışıklık sistemini güçlendirecek antioksidan özellikleri yüksek karışımlar tavsiye ediyoruz.


-Çayları nerelerden ithal ediyorsunuz?


Z.M: Çayları tek bir noktadan Çin’den getiriyoruz. Ama şöyle birşey var üç grupta var bizim ürünlerimiz Roiboos diye bir çay var kırmızı çay diye geçer oranın anavatanı Güney Afrikadır. Yöresel siyah çaylar var Darjeeling gibi assam gibi Seylan gibi bunların anavatanı Hindistan ama biz tek noktadan Çin’deki , tedarikçimiz çok güvenilir olduğu için ve bunlar çok ciddi testlere girdiği için belli bir yerden almak zaten çok önemli bu nedenle tek nokta olarak Çin’den getiriyoruz.


Zeynep Hanımdan kış çayı tarifini siz çayseverler için öğreniyoruz.

Malzemeler:

200 ml su

1 tk kaşığı yeşil çay

3-4 tane kırık tarçın

2-3 adet karanfil

1 adet ekinezya çiçeği

2 adet kakule

5 dk demlenilir, süzülür limon veya balla servis edilir.

Afiyet olsun...

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.