Nereden nereye .. Çocukluk yıllarımızda biri bize şunu deseydi ki, insanlar birbirlerini telefonda görerek konuşacak, hadi sende kafa bulma bizimle der, güler geçerdik imkansız gibi bir şeydi ki o yıllarda.. (Zeki Müren bizi görecek mi repliğini hatırlayın..)
Çünkü o zamanların Türkiyesinde çevirmeli telefonlar vardı, yeşil, bordo gibi iki üç rengi olan üzerine dantel örtüler örtülen ,televizyon ve buzdolabından sonra evin kıymetlisi telefonlar.. Herkesin evinde üç aşağı beş yukarı bulunan bu eşyalar, çok kıymetli az ve öz eşyalardı.. Yine o yıllarda telefonla ilgili şöyle de bir durum vardı, öyle istediğiniz zaman, istediğiniz insanlarla numarayı çevirip konuşayım diye bir lüksünüz de yoktu ya santralı veya postaneyi arayacak istediğiniz numarayı yazdırıp biraz bekleyecek , eğer ki konuşmak istediğiniz kişi veya kişiler de evde, işyerindeyse öyle konuşacaktınız, şansınıza kalmıştı artık..
Anımsayanlar da iyi bilir ki,
Saatlerce telefonun başında beklenilirdi telefon ha çaldı ha çalacak, ta ki size sıra gelene kadar, bazen kısa bazen uzun bekleyişler olurdu... Bu durumlardan kimseler şikayetçi de değildi,en küçük bir serzeniş de olmazdı, heyecanla bekleyişler olurdu sadece.. Hayatın başka bir aksiyonuydu o yıllarda telefon beklemek, telefonla konuşmak..
Şimdilerde , uzaklara bakıp düşünüyorum da hayatın içinde farkına varmadan beklemeyi, sabrı, yetinmeyi, kıymeti öğrenmişiz meğer.. Şimdi ne oldu peki?
Akıllı telefonlar çıktı, mertlik bozuldu..
Yediden yetmişine herkesin elinde telefon..
Her an istediğiniz kişilerle konuşuyor, ne heyecan ne merak bırakıyoruz..
Öyle ki mahrem diye bir şey kalmıyor, herkes her şeyi anında öğreniyor..
Tükeniyoruz. .
Tüketiyoruz..
Bu gidiş, gidiş değil ama kimseden vazgeçmiyor bu durumdan..
Bağımlılık..