ASYA YAŞARİKİZ / MEDYA EGE - TMMOB İzmir İl Koordinasyon Kurulu, 21 – 26 Mart tarihleri arasında kutlanan Orman Haftası’na ilişkin, Alsancak’ta bulunan Mimarlık Merkezinde bir basın açıklaması düzenleyerek, ormanlık alanların ‘kamu yararı’ başlığıyla kullanıma açılmasına tepki gösterdi.
Orman Mühendisi Kenan Öztan’ın okuduğu basın açıklamasında Adıyaman ve Şanlıurfa’da yaşanan selin nedeninin ormanların, meraların ve doğanın tahribi sonucu yaşandığına dikkat çekildi.
Öztan açıklamasında Orman Kanunun 17. maddesinin üçüncü fıkrasına hemen hemen her yıl bir ekleme yapıldığını ve kapsamının genişletildiğini şu sözlerle ortaya koydu: “Bu kapsamda ormanlarda havaalanı, demiryolu, boru hattı, mezarlık, hayvan bakımevi, atış poligonu gibi elliye yakın tesise izin verilebilmektedir. Orman Kanunu’nun 17’nci Maddesinde yapılan değişikliklerin nedeni anlaşılmaya çalışılırken; 24 Şubat 2023 tarihli Resmi Gazetede Olağanüstü Hal Kapsamında Yerleşme ve Yapılaşmaya İlişkin Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi yayımlandı. Bu Kararname ile de Orman Kanunu’na 2018 yılında bir torba kanun ile eklenen Ek 16’ncı maddede belirtilen, yine taşlık, kayalık, verimsiz orman alanlarıyla mera alanlarında geçici veya kesin iskân alanları kurulabilmesinin önü açılmıştır. Üstelik kararnameye göre yerleşime açılacak orman alanlarını belirleme yetkisi Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığına verilerek, Tarım ve Orman Bakanlığı bütünüyle devreden çıkarılmıştır.”
Orman alanların her türlü tesisin yapılmasına açılırken ‘kamu yararı’ kavramına ‘sığınıldığına’ dikkat çeken Öztan “Oysa çeşitli mahkeme kararlarında bile tek başına ormanların varlığı üstün kamu yararı sayılmaktadır. Doğal afetlerin yarattığı sorunların kalıcı bir biçimde çözümlenmesi herkesin ortak arzusudur. Ancak hangi gerekçeyle olursa olsun aceleci, özellikle de plansız ve ben yaptım oldu dayatması kabul edilemez. Başta ormanlar, meralar olmak üzere diğer doğal ekosistemler, özellikle küresel iklim değişikliğine bağlı afetlerle mücadelenin en önemli unsurlarıdır. Deprem bölgesinde sadece depreme dirençli değil, diğer afetlere de dirençli ve aynı zamanda kentlerin kültürel, tarihi ve ekolojik özelliklerini yansıtan bir anlayışla kentler kurulmalıdır. Bu da bilim ve ortak akılla hareket edilmesi ile mümkündür. Bir afetin yaraları sarılırken diğer afetlerin önü açılmamalıdır” dedi.
Afet bölgesi için 24 Şubat 2023 tarihinde yayımlanan 126 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile orman alanları ve meraların şartlı olarak yapılaşmaya açılması hakkında da konuşan Öztan şunları aktardı: “’Hazine taşınmazının orman tesis edilmek üzere Orman Genel Müdürlüğüne tahsis edilir’ ifadesi yer alıyor 126 sayılı kararnamede! Bu şekilde değiş tokuşla ekosistem tesisi teknik olarak mümkün değildir. Bu aldatmacadan ibarettir. Ayrıca bu tip alanlar zaten ağaçlandırma veya rehabilite edilerek orman rejimine alınması gereken potansiyel alanlardır.
Özetle, 126 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi, “kaş yapılırken göz çıkaracak” uygulamalara yol açacaktır. Bu düzenleme kapsamında yapılacak tüm uygulamaların, geniş anlamda kamu yararı gözetilerek hazırlanacak, çok boyutlu arazi kullanım planlarına dayandırılması gerekmektedir.”
Açıklamasında Türkiye’deki ormanlık alan verilerine de değinen Öztan, ülkemizin büyük bir bölümünün kurak ve yarı kurak bir iklime sahip olduğunu da hatırlatarak “Ülkemizde resmi verilere göre; korunan alan miktarı bakımından 67.773 km2 ve ülke yüzölçümüne oranı 8,7 oran ile hem Avrupa birliğinden (%25,9) hem de dünyada ortalamasının (13,9) gerisindedir. Bu verilere göre ormanlarımızı ve doğal varlıklarımızı hassasiyetle koruyup gelecek nesillere taşımamız gerektiği halde günümüzde buna çok da dikkat gösterilmediği apaçık ortadadır. 1956 yılından 2002 yılına kadar 15, son 19 yılda da 35 olmak üzere orman kanunu 50 kez değiştirilmiştir. Bugün yaklaşık 791.000 hektardan fazla ormanlık alan (49 bin adet) başka amaçlarla kullanılmak üzere izne konu edilmiştir. Bu izinlerin 346.000 hektarı 2002 – 2022 yılları arasında olup bu miktar, 2021 yılında yanan orman alanlarının 2 katı kadardır. Üstelik yanan orman alanları yeniden ormanlaştırılırken ormanlardan kamu yararı ve zaruret gerekçesiyle izin verilen alanların neredeyse tamamının bir daha orman olması imkânsızdır. Orman alanlarının tahribatına dönük yasal düzenlemeler tam bitti derken; tıpkı depremlerde olduğu gibi artçılar şeklinde yeni düzenleme ile karşılaşıyoruz. Mevcut iktidar 22 yıllık döneminde (2002-2023); 6831 sayılı Orman Kanunu’nda 35 kez yapılan değişiklikler yetmemiş ki bu kez 36’ncı değişiklik teklifi 1 Mart 2023 tarihinde TBMM’ye sunuldu ve hızla komisyonlardan geçirildi, muhtemelen görev süresi dolmadan da yasalaşacak! TBMM’ye sunulan yeni değişiklik teklifinin bütününe baktığımızda, çok ciddi tutarsızlıkların olduğunu görmekteyiz. Gerçeklerden uzak popülist anlayışla fiili durumları devam ettiren, mevcut yasal düzenlemelerle de çelişen bu kanun değişikliği teklifi, ormanlarımızı korumaktan çok uzak olduğu gibi yeni tahribatlara yol açacaktır. Son yıllarda ekonomik kriz bahane edilerek piyasa ihtiyacının karşılanmasına yönelik olarak ormanlarımız yoğun bir üretim baskısı altına alınmıştır. 15 yıl önce 13 milyon m3 olan üretim 2017 yılında 18,5 milyon m3, 2020 yılında ise 28,5 milyon m3 2021 de ise 31,9 milyon m3 çıkarılmıştır. Gelinen aşamada odun üretimi baskısı ormanlarımızın geleceğini tehdit eder boyutlara ulaşmıştır” dedi.
Öztan açıklamasını “Bugün; dünya uluslarınca da benimsenmiş olan ve ülkemizde de Orman Haftası ve Ağaç Bayramı olarak kutlanan 21 Mart Dünya Ormancılık Günü’nde bir kez daha, başta üyelerimiz ve basın yayın olmak üzere tüm halkımızı ülkemizin taşına, toprağına, havasına, suyuna, ormanlarına sahip çıkmaya çağırıyoruz” cümleleri ile sonlandırdı.