Merhaba değerli Medya Ege okuyucularım!
Bugün toplumsal kalıplar, toplumun belirlediği cinsiyet rolleri ve kız-erkek diye ayırt ettiğimiz çocuklarımız hakkında konuşmak istiyorum.
Öncelikle toplumsal cinsiyet rolleri nedir sorusunu az da olsa cevaplamaya çalışalım. Toplumsal cinsiyet rolleri, kadınlardan ve erkeklerden toplumun beklediği davranış kalıplarını ifade eder. Bu roller, erkek egemen sistem tarafından biçimlendirilmiş olması sebebiyle, toplumsal ve kültürel olarak süregelen kadın erkek eşitsizliği üzerine inşa edilmiştir.
Bireyler toplum içerisinde, bu toplumun beklenti ve kurallarına ayak uydurarak var olmaya özen gösterirler. Bu kural ve beklentilerin tümüne sosyal norm adı verilir ve sosyalizasyon denilen süreç ile birlikte öğrenilirler. Bireylerin bu normlara uyarak yaşamaya özen göstermesinin sebebi, toplumun ”farklı” olan bireyi dışlamak, yok saymak, ayıplamak gibi cezalara tabi tutmasıdır. Cinsiyet rolleri de bu normların önemli bir bölümünü oluşturur.
Peki biz küçük bebeklere, hayata daha yeni gelmiş bireylere bunu nasıl öğretiyor, bu "kültürün" içine itiyoruz?
Birey dünyaya geldiği andan itibaren ailesi ve çevresindekiler tarafından bir kategoriye dahil edilir ve bu kategoriden beklenilen davranış ve değerler doğrultusunda yetiştirilir. Çevresini kalıplaşmış, sistematik rollere göre algılamaya başlar. Etrafında gördüğü en yakın örnekler olarak anne-babasının farklı giyimleri, kokuları, annenin kullandığı kozmetik ürünler çocukta henüz tamamlanmamış bir toplumsal cinsiyet bilinci oluşmasına neden olur. Bu kalıp yargılar toplum içinde yaşar ve çocuklara öğretilerek kuşaktan kuşağa kültürün bir parçası olarak aktarılır.
“Bebeğin doğumuyla başlayan sosyalleşme sürecinde cinsiyet rolleri öğrenilir. Biyolojik anlamda kadın ve erkek olarak dünyaya gelen çocuklar cinsiyetlerine uygun norm ve beklentileri öğrenirler. Böylelikle bu normlara ve beklentilere uygun ‘cinsiyet rollerini’, erkek ve dişi kimliklerini (erillik ve dişilik) benimserler” (Giddens, 2012: 526)
Erkeklerin cesur, güçlü, sert olmasının; kız çocuklarının ise şefkatli, merhametli, anlayışlı ve anaç olmasının beklenmesi toplumsal cinsiyet rollerinin en basit örneklerinden biridir. Bu anlayışla yetiştirilen çocuklardan ileride bu rollere uygun meslekler seçmeleri, kadınlardan anahtar rollerinin annelik olması, erkeklerden ise ailelerinin sorumluluklarını almaları ve aileyi yönlendirmesi beklenir. Bu normları kabul etmeyen kişilere toplumsal yaptırımlar uygulanması işten bile değildir. Duygusal bir erkekle alay edilmesi veya yalnız yaşayan bir kadının ayıplanması gibi durumlar, çocuklukta ekilen ve yıllar içerisinde dört koldan beslenen bu normların bir sonucudur.
Gözlemlerime dayanan bir örnek vereceğim:
Birkaç gün önce kızımın ihtiyaçları için bir markete gitmiştim. Bir kadın geldi ve şöyle bir soru sordu;
"Bu dondurma kabının mavi rengi var mı? Oğlum için alıyorum, kırmızı renk olmaz(?!)"
Gösterdiği dondurma kabı kırmızı renkte idi. Oysa renkler özgürdür, özgürlüğü ifade eder. Ben kızıma böyle öğretiyorum. Şimdi yarın bu kadının büyüttüğü oğlu benim kızımın önüne çıkıp erkek ve kadın renginden bahsedecek olursa, kendi kalıplarını doğrusu buymuş gibi dayatmaya çalışırsa ne olacak? Bu toplum nereye gelecek?
Yukarıda bahsettiğimiz toplumsal cinsiyet rolünün örneğini gösterdim size. Renkleri bile bir kalıba sokan biz, kız/erkek diye ayırt eden biz, çocuklara renklerin güzelliğini anlatmak yerine, o kız rengi, bu erkek rengi diye dayatan biz. Ne olacak bizden? Kim olacağız? Çocuklarımız kim olacak?
Kadir Şeker çıktığı mahkemede tahliye edilemedi. 10yıl hapis cezasına çarptırıldı. Onu büyüten de bir kadın, Kadir'in nefsi müdafaa ile öldürdüğü insanı yetiştiren de bir kadın, şiddet gördüğü halde o insanı savunup, Kadir'in başını yakan o kadını büyüten de bir kadın. Belki şimdi okurken, ee, ne alaka(?) diyeceksiniz. Herşey toplumun biçtiği rollere, kalıplara sıkışarak büyütülen bireylerden kaynaklanıyor. Şimdi soruyorum: toplumu yürüten, büyüten, geliştiren, geride bırakan da biz kadınlar değil miyiz? Evet unutmadan, oğluna mavi renkli dondurma kabı arayan bir da bir kadın...