Kuşkusuz, ülkemizde en fazla izleyici kitlesine sahip spor dalı futboldur. Futbolu hem seyretmek, hem de aktif olarak yapmak oldukça zevklidir. Ülkemizde, yaşlısından gencine hemen herkesin desteklediği, gönül verdiği bir futbol kulübü var.
Dünyanın her yerinde olduğu gibi ülkemizde de futbol aslında büyük bir endüstri. Futbol kulüplerini her yerde görmek mümkün; sosyal medyada, borsada, sokakta her yerde... Çünkü futbol büyük bir gelir kapısı. Futbol, kulüplere; naklen yayın gelirleri, ürün ve bilet satışları, sponsorluklar, reklam gelirleri ve daha sayamayacağımız bir çok alana devasa kazançlar sağlamaktadır. Elbette futboldan nemalanan sadece kulüpler değil. Futbol sokaktaki seyyar satıcısından tutun da maçları canlı yayınlayan televizyon şirketlerine kadar herkesin gelir kapısı.
Bir de futbolun olmazsa olmazı futbolcular var. Futbolcular da bu zevkli spordan dünyalar kadar para kazanıyorlar.
Burada amacım ülkemizdeki futbolun getirisini götürüsünü vurgulamak değil.
Televizyon kanallarında maçların oynandığı haftadan öbür hafta oynanacak maçlara kadar hakemleri karalayıp, en acımasız şekilde eleştirdiler. Hatta daha da ileri giderek hakemlerin taraflı olduklarını söylediler. Hakemlerin de insan olduklarını ve insanların hata yapabileceğini, yaptıkları algıyla futbolseverlere unutturdular. Bu sayede prim yapabileceklerini düşündüler ve başarılı da oldular.
Futbol kulüpleri de her fırsatta hakemleri hedef gösterip, günah keçisi yaptılar. Başarısızlıklarını kabullenmek yerine faturayı hakemlere kestiler. Daha maçlar oynanmadan maçları yönetecek hakemler eleştirdiler. Her başarısız sonuçtan sonra zehir zemberek açıklamalar yaptılar. Binlerce taraftarı galeyana getirip hakemlerimizi ıslıklattılar. Hatta daha da ileri gidip stadyumdaki taraftarlara hep bir ağızdan koro halinde hakemlerimize küfürler ettirdiler. En sonunda kaçınılmaz son yaşandı.
Geçtiğimiz günlerde bir futbol karşılaşmasında futbol sahalarında asla görmek istemeyeceğimiz bir olaya şahitlik ettik. Türk futbolunun en iyi ilk beş hakeminden biri, çok kötü bir şekilde sahanın içinde milyonlarca kişinin gözleri önünde çok ağır bir şekilde tartaklandı. Hakemlik kurumu bir yana, insan onurunu derinden sarsacak bir hadisedir. Bu olay sadece ülkemizde değil, tüm dünyada gündem oldu. Yadırgandı, kınandı ve günlerce konuşuldu. Ülkemizdeki futbol karşılaşmaları bir hafta tatil edildi.
En ilginç olanı da olaya sebep olanların, yaşanan bu nahoş olayı kınamalarıydı.
Gerçek suçlular, bu suçu sadece bir iki şahsın sırtına yükleyip kendilerini bir kenara çektiler. Tabiri caizse, başlarını kuma soktular. Sanki çok bir marifetmiş gibi kınama mesajları yayımlamaya başladılar.
Futbol kulüp başkanları, devletimizin ileri gelenleri ve televizyon kanalları günlerce sağduyu çağrıları yaptılar. Hakemlerin de insan olduğunu ve tüm insanların hata yapabileceğini vurgulamaya çalıştılar. Bu ne perhiz, ne lahana turşusu! Daha dün hakemleri yerin dibine sokan, insanları bu hale getiren sizler değimiydiniz(!)
Aslında bunun altında yatan iki temel sebep var. Birincisi, başarısızlığının sebebini başkalarına yüklemek; çok büyük vaatlerde bulunup, başarısız olunca da suçu başkasına atmak. İkincisi ise klasik televizyon ve gazeteci mantığı; suyu bulandırıp balık tutmak. Gazete ve televizyonların ayakta kalması için haber gerekli. Haber için de olay gerekli. Sadece sıradan bir olay olması da yeterli mi? Tabii ki de hayır. Olaylar ne kadar spesifik olursa o kadar iyi.
Birçok alanda olduğu gibi ülkemizdeki futbol kültürünün de iyi durumda olduğunu maalesef söyleyemiyoruz. Kültür nedir? Peki medeniyet nasıl algılanır? Kültür - insan tabiatının kendisini sanatta, edebiyatta, dinde, yaşayış ve düşünüş tarzında ifade etmesi olarak tanımlanırken, medeniyet, insanoğlunun yaşam üzerindeki müessir şartları kontrol etme amacıyla meydana getirdiği mekanizma ve teşkilatlar olarak tanımlanmaktadır. Peki biz ne kadar kültürel ve medeniyetler arası birleşime açığız?
Her zaman, sporun barış ve kardeşlik olduğunu söylesek de barış içinde ve kardeşçe kalamıyoruz. Sporun aslında bir oyun olduğunu unutuyoruz. Spor, birleştirici olmak bir yana, ayrıştırıcı ve kutuplaştırıcı oluyor. Maalesef bir çok konuda olduğu gibi çoğu zaman birbirimize saygıyı da unutuyoruz.
Ülkemizde; kaybedenin, kazananı tebrik edeceği, barış ve kardeşlik içinde, saygı ve sevgi ortamında bir spor anlayışının gelişmesi dileğiyle…