Medeniyetin peşinde beyhude koşuyorum. Yazıyorum, anlatıyorum, paylaşıyorum, dünya kadar yolu deniyorum ama boş. Koşu bandındaki dönen bantlar misali.
Aynı kalsa razıyım ama gitgide kötüye gidiyor. Her gün biraz daha medeniyetten uzaklaşıyoruz.
Sizde de öyle mi bilmiyorum, ama ben her gün trafikte bir aracım plakasını alıp şikayette bulunuyorum.
Yıl olmuş 2023, milenyum çağı deniyor bulunduğumuz çağa. Ama gel gör ki, insanlar 1900 den kalma.
Kuralsız, kitapsız insanlarla dolu her yanımız.
8 sene önce, içinde bulunduğum aracı kullanan bir hadsiz yüzünden trafiğe çıkamıyorum.
Tamamen bilinçsizce, hız yapılmaması gereken bir yolda basıp geçtiği için, aracımız takla attı. Ve ben o günde, o anda hapsoldum.
Trafik benim korkulu rüyam oldu.
Araba kullanmayı bırakın bir tarafa, iki kilometre giderken bile kalbim ağzımda.
Çünkü bir kendini bilmez trafiğe çıktı ve çok bildiğini iddia etti.
Eğitimle falan da ilgisi yok bu işin. Bunu yapan adamın iki üniversite bitirdiğini söylemek isterim.
Okumakla eşeklik bitmiyor yani.
Birşey olmaz kafasıyla büyütülmüş çocukların yol açtığı dertler bunlar.
Kendi ülkemden başka hiçbir ülkede görmedim yasakların üstünde tepinmeyi marifet sananları.
Trafiğe çıkacaksa içmiyor Avrupalı. Bir kadeh içsen birşey olmaz diyorsun, tuhaf tuhaf bakıyor sana. Nasıl yani diyor, anlamıyor. Gerçekten anlamıyor ama. Dünyanın en saçma şeyini söylemiş birisi oluyorsun böylece.
Birşey yasaksa bir sebebi var diye bakıyorlar onlar.
Bir kural varsa uyulur diyor.
Mesela benim aracıma iki takla attıran aracı kullanan Hollandalıydı. Ve kuralına uygun yolunda gidiyordu. Ve neyse ki gidilmesi gerektiği gibi yavaş ilerliyordu.
İki saniye önce o geçse, biz onu biçeceğiz. Hızımıza bakılırsa muhtemelen uçuracağız.
Ne hakla?
İnsanların canına kastetmek bu. Buna ne hakkınız var?
Daha dün, kırmızıda bırak yavaşlamayı, son sürat önümden geçen utanmaz BMW jeep sürücüsüne bağırdım ve bana el sallayıp pardon dedi.
Pardon.
Peki ya sadece ışığa güvenip geçen bir çocuk olsaydı? Bir anlığına Türkiye'de olduğunu unutup, trafik ışığına güvenen başka biri olsaydı?
O hızla muhtemelen beynini patlatınca, pardon mu diyecektin?
Hepiniz potansiyel katilsiniz.
Şansınıza başınız derde girmiyor.
Ama bir o kadar da insanın başı yanıyor. Hatalı sollama, aşırı hız, bilinçsiz sürüş, dalgınlık. Hergün trafikte bir katliam.
Peki neden?
Bayram boyu haberlere bakın boş yere ölenleri görün.
Birisi çok hızlı gidip direksiyon hakimiyetini kaybedip dereye uçar, bütün aileyi öldürür.
Bir başkası kafadan karşıdan gelen araca çarpar, herkesi öldürür.
Motor gider arabanın üstüne uçar, adamı yoldan çıkarır, boş yer insanlar ölür. Yazık bu insanlara.
Telefonla konuşma diyor sana kanun. Dinleyen kim?
Diyorsa bir bildiği var da diyor.
Bir anda, bir saniyede olup biter herşey.
Sen bir elinle telefonu tutup, tek elinle direksiyonu tutarken birinin hayatına kastedersin. Kendi kendine ölüp gitsen neyse, ama öldürüyorsun.
Ne hakla?
Sana dünya kadar fırsat verilmiş. Çeşit çeşit kulaklıklar var piyasada, seç beğen al diye, bütün araçların Bluetooth sistemi zaten var.
Peki neden? İnadınız ve havanız kime?
50 ile git diyor, 150 ile gidiyorsunuz. 20 diyor, sitede hız sınırı veriyor, 100 yapıyorsunuz.
Sitede birşey olmaz diyen çocuklar bisikletleriyle dolaşıyor.
İllaki birisine çarptıktan sonra değişecek herşey biliyorum.
Ne hakla? Birinin canına kastetmek sizin ne haddinize?
Her gün ışık ihlali bildiriyorum, istisnasız her gün.
Açıp baksın trafik. Ne değişiyor? Önlem yok.
Radar koyun o zaman. Bu kadar çok ihlal varsa radarı koyup öyle cezalar kesersiniz ki, iddia ediyorum ülke kalkınır. Yaz bakalım kırmızıda geçene 10 bin cezayı. Kırmızıda değil geçmek, ışığa daha gelmeden durur hepsi.
Diyelim çok istediniz ve kırmızıda geçtiniz. Cezanız 921 TL.
Bir cana kastetmenin bedeli bu.
Tv de şarap gösterene 10 bin ceza kesiliyor. Ve dikkatinizi çekerim, en alt sınır.
Ben buradan şunu anlıyorum;
Şarabın kırmızısı kanın kırmızısından daha çok rahatsızlık veriyor.
Aksini düşünmem için hiçbir sebep bulamıyorum.