Bu hayata geldiğimiz günden gözümüzü açar açmaz tutunmaya başlıyoruz. Ağlayarak ciğerlerimize tutunuyoruz ilk. Sonra dünyayı, yaşamı tanıdıkça insanlara tutunuyoruz. Tutunamasak bile en azından çabalıyoruz bunun için.
Basit, aynı zamanda da dünyanın en karmaşık işidir yaşamak. Gerçek yaşamaktan bahsediyorum. İnsan doğar, yaşar ve ölür. İnsan aynı zamanda acı çeker, yorulur, bitap düşer, diplerine iner, küllerinden doğar, parlar, üzülür ve ölür.
Bir de kadın isen tutunacak daha çok şeyin oluyor. Ailene tutun diyorlar, sonra sevdiklerine ve çocuklarına. Anneler daha çok fedakar olduğu için aslında yaptıkları eylemi fedakarlık değil de, bir tutunma olarak nitelendiriyorlar. "Çocuğum olmasa ne yapardım? Evlat olmasa bütün bir aile olamayız ki. Çocuk yaşam sevincimiz, hayata tutunma nedenimizdir" - gibi cümleler kuran bireyler bilinçaltında, yaşamak adına bir şeylere tutunmuş olanlardır. Tutundukları duvarlar sağlam olmalı ki, yaşam boyunca kırılma ve çatlak olmasın. Bazen bir kadın için tutunma yeri evliliktir, birlikteliktir. Sevgi ile sarmalanmış bir yuvadır. Diğer biri için çok sevdiği işidir, kariyeridir. Başarıları, tırnakları ile kazıyarak çıktığı o merdivenlerin en yüksek katıdır. Dünya üzerinden 8 milyar insana sorsan belki herkes farklı türde izah eder, anlatır, ama sonuç aynıdır. Hedef aynıdır; tutunma çabası.
Bu dünyada varoluşumuz bile bir çabadır. Yaşamalıyım, başarmalıyım, kazanmalıyım, yapmalıyım fillerinden oluşan bir çaba.
Günün sonunda kendine soran, kendini sorgulayan çok az insan vardır. Çünkü bu artık onlar için bir misyon şeklini almıştır. Hayatın bir kuralına dönüşmüş, sıradanlaşmıştır. Bir anne her sabah evlatlarına kahvaltı hazırlayıp, onları doyurup okula işe gönderirken artık bunun bir yaşam şekli olduğunu kabul etmiştir. Ya da bir erkek sabahları erkenden uyanıp işine gidiyorsa, akşam çıkınca evine gelip yemek yiyip televizyon seyrederek uyuyakalıyor ise bu da bir yaşam savaşıdır. Ve en önemlisi kabulleniştir. Hayat budur diyebilmektir. Ve tüm mesele bu savaşın ne için, kim için verilmesinin farkında olmaktır. Dönüm noktası burasıdır işte.
İnsan, yaptığı eyleme kıymet ister. Her şeyin bir kıymeti, değeri mutlaka vardır. Küçük ve ya büyük, ama vardır. Ben bunca savaşı verirken uğruna savaştıklarıma değiyor mu? O insanlar buna gerçekten kıymet verebiliyor mu? Günün sonunda; "ben mi istedim, yapmasaydın" cümlesini duymamak için gerçekten neye tutunduğunuzu, hangi fedakarlıkları kimler için ve neden yaptığınızı iyi analiz edin. Zira bize verilen bunca kısacık ömrü değmeyecek şeyler için heba etmeyin. Hayat kısa, üzülmek ve keşke demek için çok kısa. Geriye dönüp baktığında keşkelerin sayısı beş parmağı geçiyorsa, ömrünün çiçeklerini soldurmuşsun demektir. Kökü var olsa ne yazar, beklemesi yine sana kalıyorsa...