Kırlangıçları düşün! Yusuf, Ökkeş, Abuzer ve Haydar.
Bir saçak altında gagasıyla ulvi bir medeniyet kurmaktalar.
Harlı bir ateş etrafında toplanmış tüm akraba, eş ve dost.
Tarihe tanıklık etmenin telaşında bir çadır ve birkaç post.
Akbabalar var saçakların yanında ve üstünde tam bir açgöz.
Kırlangıçlar bir deri bir kemik ve çukura kaçmış bir kaç söz.
Dervişler gibi birileri bir elinde ekmek ve su, diğer eli kalbinde.
Birileri gösteri ve riyada sınır tanımaksızın insanlığın ta dibinde.
Şehirler canhıraş bir uğultunun tam ortasında her yer figan.
Betonlar anlayamaz acıyı ve kederi, canlılar da yürek dolu kan.
Karaların en orta yerinde su üstünde sallanan bir sal fay.
Gönlü güzel bereketli can topraklar bu halimizi saflığımıza say.
Bizde bilirdik kartal gibi yüce dağ eteklerine yuva yapmayı.
Kandık aklıevvel köstebeğe, indik ovaya, yuttuk zokayı.
Şimdilerde apaydınlık güzellik beklemek tüm çocuklarımızın rüyası.
Daha da bitmez fidan gibi yavrularını toprağa veren anaların yası.
Şehirdi bir zamanlar bu yurtlar, içinde aşkların uğultusu.
Enkazlar altında kırizantem, çiğdem ve güller yoktu su.
Yusuf, Ökkeş, Abuzer ve Haydar sevgili can kardeşler.
Kötülük farklı farklı lakin güzel insanlar iyilikte eşler.
Şehirlerin uğultusunu şimdi notalara döküp bir türkü yapmak zamanı.
Elbet rüzgar hazırdır Beydağı, Nurdağı ve Toroslar'da, savurur harmanı.
El ele, kol kola ve düş düşe çıkar vakitlice tüm güzellikler.
Malatya'dan Hatay'a bütün canlar, kayısılar ve defneler bizi bekler.