Mehmet ÖZDOĞRU
İzmir Ticaret Borsası Yönetim Kurulu Başkanı Işınsu Kestelli, “Seçim atmosferine iyice girdiğimiz bu dönemde ekonomide daha dikkatli olmamız gerekiyor. Seçimlerden sonra demokratik kazanımlarla birlikte hızla ekonomiye konsantre olmalıyız. Suudi Arabistan gibi zengin değil, İsviçre gibi varlıklı olmak istiyoruz” dedi. Ülkemizin siyasi istikrarı devam ettikçe standartlarını çok daha yükselteceğine inanıyorum dedi.
İzmir Ticaret Borsası Yönetim Kurulu Başkanı Işınsu Kestelli, Balıkesir’den yeni atanan İzmir İl Gıda Tarım ve Hayvancılık İl Müdür Zekeriyya Erduşmuş ve meclis üyelerinin katıldığı Mayıs ayı toplantısı gerçekleşti.
Başkan Kestelli, Türkiye’nin 24 Haziran erken genel ve Cumhurbaşkanlığı seçimleri atmosferine girdik diyerek siyasi istikrar ve güven ortamına dikkat çekti.
Kestelli, “Seçim atmosferine igirdiğimiz bu dönemde ekonomide dikkatli ama pozitif olmalıyız. Türk lirasının döviz kurları karşısındaki değer kaybı son dönemde önemli boyutlara ulaştı. Kurlardaki artışın yurtiçi ve yurtdışı kaynaklı nedenleri var. ABD merkez bankasının faizleri yükseltme yönündeki politikası, gelişmekte olan ülke paralarının değer kaybetmesine neden oluyor. Nitekim dolar kuru yılbaşından bu yana Arjantin pezosuna göre yüzde 32, Brezilya realine göre yüzde 10, Rus rublesine göre ise yüzde 7 değer kazandı. Aynı dönemde Türk Lirası ise yüzde 24 ile gelişmekte olan ülkeler arasında en çok değer kaybeden ikinci para birimi oldu. Seçim kararının alınmasının ardından liradaki kayıp hızlandı. 23 Mayıs tarihinde, tarihi zirve olan 4,92 seviyelerini gördü. Bu gelişme üzerine piyasalarda müdahale için geç kalındığı yönündeki görüşlerin ardından merkez bankası piyasaya müdahale etmeye başladı. Önce faiz oranlarında 3 puanlık bir artış yapıldı. Ardından döviz satım pozisyon tutarını 6,15 milyar dolardan 8 milyar dolara çıkardı. Eş zamanlı olarak reeskont kredilerinde kuru 4,20 TL’de sabitledi ve TL ödeme olanağı sundu. Son olarak da dün, önemli bir sadeleştirmeye gidildi ve merkez bankası politika faizinin, bir haftalık repo faizi ile sabitlenmesi kararı alındı. Bu gelişmelerin ardından bir miktar iyileşme olsa da liranın dolar kuru karşısında değer kaybı Mayıs ayında çift haneye ulaştı. Bu yükseliş ile Türk lirası son iki yılda her yıl ortalama yüzde 30 civarında değer kaybetti. Önümüzdeki süreçte kur artışının etkisini hemen her alanda hissediyor olacağız. Çünkü maliyetler üzerinde kur geçişkenliğinin önemli bir etkisi var. Özellikle döviz yükümlülükleri bakımından pozisyon açığı olan firmalarımızın süreçten olumsuz etkilenme ihtimali yüksek” dedi. Birlik ve beraberlikle daha iyiye ulaşma hedefi gerçekleşecek vurgusu yaptı.
Kestelli, “Kurdaki yükseliş ithal ettiğimiz ürünler nedeniyle şüphesiz enflasyonun da artmasına neden olacak. Üstelik enflasyonun en önemli tetikleyicilerinden olan petrol fiyatları da son bir yılda yüzde 49 oranında artış gösterdi. Bildiğiniz gibi LPG ve petrol bazlı ürünlerde meydana gelecek fiyat artış miktarı kadar ÖTV indirimi yapılarak, fiyat artışının vatandaşa yansıtılmaması kararı alındı.
Maliyetlere olumlu etkisi nedeniyle bu kararı memnuniyetle karşılıyoruz. Ancak, bir taraftan akaryakıt veya başka ürünler üzerindeki ÖTV oranlarında kalıcı düşüşe imkân sağlayacak politikalar geliştirilmeliyiz. Diğer taraftan bu tarz uygulamaların kamu maliyesi üzerindeki olumsuz etkisini giderici önlemler almalıyız. Ekonomide seçime kadar geçecek sürede yaşanacak gelişmeler büyük önem taşıyor. Bu dönemi en az hasarla ya da daha iyi bir ihtimalle piyasalarda bir miktar iyileşme ile atlatabilirsek önemli bir başarı sağlayabiliriz. Seçim sonrası bugünkünden daha istikrarlı ve öngörülebilir bir sürecin hâkim olacağına inandığımı ifade etmek istiyorum. Döviz kuru artışlarından bütün ekonominin yanı sıra tarım sektörü de farklı şekillerde etkilenecek. Özellikle ithal edilen tarımsal ürünlerdeki fiyat artışı nedeniyle yurtiçi fiyatlarda da bir miktar artış bekleyebiliriz. Ancak, unutulmamalı ki tarımın en önemli girdilerinden olan gübre, ilaç, akaryakıt gibi ürünlerde dışa bağımlı durumdayız. Örneğin 2017 yılında 1,4 milyar dolarlık gübre ithalatı yapmışız. Miktar olarak aynı gübreyi ithal etsek bile kur artışından dolayı üreticimiz en az 1 buçuk milyar lira daha fazla ödeme yapmak zorunda kalacak. Benzer şekilde akaryakıt fiyatlarındaki artış da kültürel işlemlerin yoğun yapıldığı pamuk, üzüm gibi ürünlerde maliyetlerin önemli ölçüde artmasına neden olacaktır. Bu nedenle, özellikle yeni sezondaki planlamalarımız için bu gelişmeleri göz ardı etmemeliyiz” dedi. Dikkatli ama pozitif olmalıyız mesajı verrdi.
ZENGİN DEĞİL VARLIKLI OLMALIYIZ
Kestelli, “Son dönemde antepfıstığında yaşanan ve fındık için de ifade edilmeye başlanan aşırı fiyat artışları için de bir şeyler söylemek isterim. Benzer gelişmeler dönem dönem bölgemizin önemli ürünlerinde de yaşanabiliyor. Bazen ürün fiyatları olması gerekenden yüksek, bazen de çok düşük olabiliyor. Her zaman söylediğimiz gibi tarımsal üretim zor ve riskli bir faaliyet alanı. Başta üreticilerimiz olmak üzere, tüccar, ihracatçı birçok kesim bu ürünlerin arz zincirinde yer alıyor. Doğal olarak bütün bu grupların harcadıkları emek ve aldıkları risk gereği para kazanmaları gerekiyor. Ancak, üretim planlaması iyi yapılmadığı, üretim riskleri en aza indirilmediği, etkin işleyen, kuralları olan ve denetlenen bir pazarlama sistemi kurulmadığı sürece antepfıstığına benzer sorunları farklı ürünlerde, farklı zamanlarda yaşamaya devam ederiz. Aslına bakılırsa fiyatların çok yükseldiği ya da düştüğü dönemler herkes için risklerin daha çok olduğu dönemdir. Evet, bazı gruplar aşırı artış veya azalışlardan çok para kazanabilir ama böyle piyasalar büyük ekonomik hasarların da ana kaynağıdır. Üstelik ülkemizin uluslararası piyasalarda kalıcı pazarlar edinmesini önler ve küresel rekabet gücünü olumsuz etkiler. Bu nedenle seçimden sonra yapılacak öncelikli işlerden birisi de tarım sektörünün arz zincirinde yaşanan bu sorunlara çare olacak uygulamaları hayata geçirmektir. Ülkemiz 24 Haziran’da önemli bir seçim yaşayacak. Şu ana kadar rekabet dozu yüksek ama itidalli bir süreç yaşadık. Umarım kalan günlerde de derin bir ayrışmaya yol açacak gelişmeler yaşanmaz. Biz Suudi Arabistan gibi zengin değil, İsviçre gibi varlıklı olmak istiyoruz. Yüksek standartlı bir demokrasi, bağımsız bir adalet düzeni, üretken bir eğitim sistemi, tüm kurum ve kurallarıyla işleyen bir piyasa ekonomisi istiyoruz. Dünyanın her ülkesinde satılan bir ürünümüz var mı? En değerli 500 marka arasında şirketimiz var mı? En iyi 500 üniversite arasına kaç üniversite sokabilmişiz? Ülkeler pasaport gücü endeksinde yerimiz ne? Marka ve patent tescilinde yerimiz ne? Beyin göçü mü alıyoruz, beyin göçü mü veriyoruz? Ve hepsinden önemlisi insanlarımız mutlu mu? Bu soruların tamamına çok pozitif cevaplar verebildiğimiz bir ülke hayal ediyoruz. İnşallah 25 Haziran sabahından itibaren kazananı-kaybedeni hep birlikte el ele verip 21. yüzyılı gerçekten Türkiye’nin asrı yapacak adımları atma becerisi gösterebiliriz” diye konuştu. Buna gücümüz var; mevcut tüm değerleri ile varlıklı olabilecek güçlü bir ülke olduğumuzun altını çizdi.
Güven ve siyasi istikrar devam ettiği sürece hedeflerimize ulaşacağız, hükümet bu konuda üzerine düşeni yapıyor, bizlerde iş insanları olarak elimizi taşın aştına koyup dikkatli ama pozitif bakış açısıyla çalışmalıyız mesajını verdi.