MHP İstanbul Milletvekili Atilla Kaya, Ülkü Ocakları genel başkanlığını yapmış olan İrfan Özcan, Müsavat Dervişoğlu, Alişan Satılmış, Suat Başaran, Azmi Karamahmutoğlu, Ulvi Batu, Mustafa Hakan Ünser, Servet Avcı, Harun Öztürk’ün kendisiyle beraber anayasa değişikliğine evet demeyeceklerini bildirdi.
Yazılı bir açıklama yapan Kaya, "Milliyetçiliği ayaklar altına almakla övünenlerin, kendi ideolojileri ve çıkarları doğrultusunda yeni bir rejim inşa etmelerine 'evet' demeyeceğiz. Bizim milliyetçilik anlayışımız 'Millet Egemenliğinin' tek adam iktidarına indirgenmesine izin vermez" dedi.
Anayasa değişiklik teklifine yönelik eleştirilerde bulunulan Eski Ocak Başkanlarının yazılı açıklamasında, şöyle denildi:
Ülkemiz dünyada örneği bulunmayan bir rejim değişikliğiyle karşı karşıyadır. "Cumhurbaşkanlığı Sistemi" denerek yumuşatılmaya çalışılan bu rejim değişikliğinin amacı doğrudan "Tek Adam" yönetimidir.
İktidar, başlangıçta parlamenter sistemdeki kuvvetler ayırımının yeterli olmadığı gerekçesiyle, sert kuvvetler ayrılığı prensibine dayanan ‘Başkanlık Sistemi’ni savunuyordu. Geldiğimiz noktada, iktidar kendi gerekçesini de yok sayarak, egemenliğin "Tek Adama" devredildiği bir rejimi dayatmaktadır.
Mevcut iktidar, başlangıçta Başkanlık, Yarı-Başkanlık veya Partili Cumhurbaşkanlığı sistemlerinden herhangi birine razı iken; yapılan düzenleme ile her üçündeki yönetim yetkilerinin tamamını talep etmekte ve her üçündeki denetim unsurlarını reddetmektedir.
"Fiili durumun hukukileştirilmesi" ve “Devletin bekasına yönelik tehdidin bertaraf edilmesi” bahaneleriyle dayatılmak istenen ‘Partili Cumhurbaşkanlığı’nın akıl ve vicdan tarafından kabul edilmesi mümkün değildir. Çünkü fiili durumun hukukun yerine ikame edilmesine akıl da vicdan da isyan eder. ‘Hukuk Devleti’ anlayışına ve ‘Hukukun Üstünlüğü’ ilkelerine inançla bağlı, akıl ve vicdan sahibi insanların böyle bir garabeti tartışmaları dahi düşünülemez. “Devletin bekasına yönelik tehdit” ile rejim değişikliği arasındaki ilgi, bu bahaneyi kullananlar tarafından bile ortaya koyulabilmiş değildir. Bu tehdidi, parlamenter sistem neden engelleyemez? Bu tehdidi, Cumhurbaşkanlığı rejimi nasıl ortadan kaldırabilir? Bu soruların cevapları verilmemiştir.
Değerli Basın Mensupları,
Ülkemiz içeride PKK, FETÖ ve DEAŞ terör örgütlerinden kaynaklı devasa sorunlarla boğuşmaktadır. Aynı şekilde ülkemiz dışarda da Ortadoğu’daki etnik ve mezhepsel yangının etkisi altına girmektedir. Bunlarla birlikte ekonomimiz büyük bir krizle karşı karşıyadır. Yapılması gereken Türk devletinin bu ağır sorunlara sürüklenmesine sebep olan politikaları sorgulamaktır.
Türkiye Cumhuriyeti, kurulduğu dönemde, dünyanın mazlum milletlerine emsal olan ve dünyadaki bağımsızlık hareketlerini cesaretlendiren bir devlet iken, şu anda üçüncü dünya ülkelerinin bile tartıştığı bir rejim dayatmasıyla karşı karşıyadır. Dünyada parlamenter sistemden vazgeçip başkanlık sistemine geçen sınırlı sayıda birkaç ülke vardır. Bunlar da ancak ekonomik ve sosyal olarak geri kalmış ülkeler arasındadır. Sözü edilen ülkelerde bir süre sonra rejimin diktatörlüğe dönüştüğü görülmüştür.
Yapılan anayasa değişikliğinin bir büyük tehlikesi de Cumhurbaşkanının “Partili” olmasıdır. Partili demek, aynı zamanda “Taraf” demektir. "Partili Cumhurbaşkanı" taraf olacağına göre, O'nun kontrolüne girecek olan Yargı da taraf olacaktır.
Yargının taraf olduğu hangi yönetim biçimi adil olabilmiş, hangi devlet ayakta kalabilmiştir?
Rejimlerin adı veya niteliği ne olursa olsun, adaletin olmadığı veya taraf olduğu bir rejimi sözde istikrar adına hoş görmek Türk milliyetçilerinin işi değildir. Adalet üzerinde telafisi mümkün olmayan yaralar açacak bu tehlikeye dikkat çekmek bizler için bir mecburiyet ve mesuliyettir.
Denetlenemeyen ve mukadderatı "Tek Adamın" iki dudağının arasına hapsedilen bir Türkiye'de, zaten var olan toplumsal gerilim daha da pekişecek, ülkemizi ateşe atılmış bölge ülkelerinin akıbetine sürükleyecektir.
Değerli Basın Mensupları,
Ülkemiz yukarda dikkat çektiğimiz büyük tehlikelerle boğuşurken, adeta 'yangından ilk kurtarılacak eşya' gibi, öncelikli olarak partili cumhurbaşkanlığının mutlak çözüm olarak sunulmasını kabullenmiyoruz.
Cumhurbaşkanın hem parti rozeti takıp, hem de yargı, yürütme ve güvenlik bürokrasisi üzerinde sınırsız bir yetkiye sahip olması, fiili durumu hukukî hale getirelim derken, demokrasiyi fiilen ortadan kaldırmakla eşdeğerdir. "Kaş yapayım derken göz çıkartmak" tam da böyle durumlar için söylenmiştir.
Bizler, Ülkü Ocakları Genel Başkanlığı yapmış Türk Milliyetçileri olan Atila KAYA, İrfan ÖZCAN, Müsavat DERVİŞOĞLU, Alişan SATILMIŞ, Suat BAŞARAN, Azmi KARAMAHMUTOĞLU, Ulvi BATU, Mustafa Hakan ÜNSER, Servet AVCI, Harun ÖZTÜRK,
Milliyetçiliği ayaklar altına almakla övünenlerin, kendi ideolojileri ve çıkarları doğrultusunda yeni bir rejim inşa etmelerine "EVET" demeyeceğiz.
Bizim milliyetçilik anlayışımız ‘Millet Egemenliği’nin tek adam iktidarına indirgenmesine izin vermez.
Bizim ülkücülük anlayışımız, bedeli insan hak ve hürriyetleri olan bir toplumsal düzenin kurulmasını gerektirir.
Bu vesileyle başta Milliyetçi Hareket Partisi milletvekilleri olmak üzere, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde milletimizin temsilcisi olan vicdan sahibi milletvekillerine çağrı yapıyoruz:
Yeni bir tarih yazılırken, adaletin, hürriyetin, demokrasinin darbe alacağı bu süreçte vicdanlarının ve hür iradelerinin sesine kulak vermelerini ve doğacak vebale ortak olmamalarını tavsiye ediyoruz.
Türk milliyetçileri, milletimizin en karanlık günlerinde, büyük bedeller ödeyerek ülkesine ve devletine sahip çıkmışlardır. Bugün de aynı irade ve kararlılıkla bir ve beraber olmak, vatanımıza ve nesillerimize karşı reddedemeyeceğimiz borcumuzdur. Bu amaçla, mevcut anayasa değişikliğine tarihi, siyasi ve ahlakî gerekçelerle “HAYIR” diyerek, irade birliğimizi ve kararlılığımızı göstermek gayesiyle bu çağrıyı yapıyoruz.
Kaynak: Haber3Hilal