Günümüzde halk arasında varis olarak adlandırılan venöz yetmezlik, toplumda sık olarak karşılaşılan, hayat kalitesini azaltan ve estetik kaygılara neden olabileceği gibi bacak kaybı gibi ciddi durumlarla da sonlanabilen kronik hastalıklar arasında yer alıyor. Toplardamarların kronik süreçte deformasyonu ve buna bağlı olarak ortaya çıkan semptomlarla seyreden varisin tarihi, tahmin edilenden çok daha eskilere dayanıyor.
Damar hastalıkları konusunda uluslararası alanda çalışmaları olan Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanı Doç. Dr. Cem Arıtürk insanoğlunun tarih boyunca birçok hastalıkla mücadele ettiğini belirtirken varis konusunda şunların altını çiziyor: “ İki ayak üzerinde yaşamak üzere gelişimini sürdüren insan, bu özelliğinden dolayı diğer dört ayaklı hayvanların hiçbirinde gözlenmeyen varis hastalığının da yegane sahibi olmuştur.
Hastalığın ilk olarak Antik Mısır papirüslerinde tanımlandığı biliyoruz. MÖ 1550 yıllarında yazılan ve ancak MS 1800’lerin ikinci yarısında tanımlanan Ebers Papirüsü’nde, pek çok sağlık sorunundan olduğu gibi varis hastalığından da bahsediliyor. Bizim coğrafyamızda ise varis hastalığı yine aynı tarihlerde, Yeniçerilerin kullandığı “Ordu Bozan” tüfeklerine benzetilerek halk arasında “Ordu Bozan” adıyla anılmaya başlanıyor.
1800’lü yıllarda, tıp alanındaki gelişmelerle birlikte varis hastalığının tedavisi konusunda da önemli adımlar atılıyor. Günümüzde de hem tıbbi amaçlı girişimlerde hem de estetik tedavilerde kullanılmakta olan skleroterapi (halk arasında bilinen adı ile köpük tedavisi) 18. yüzyılda varis için kullanılmaya başlanıyor. 19. yüzyılda sağlıkla ilgili her alanda olduğu gibi varis alanında da cerrahi tedavi yöntemleri ivme kazanıyor. Özellikle bu dönemde öğrenilen damar anatomisi ile varis ameliyatları yapılmaya başlanıyor ve cerrahi tedavi,yüzyılın ikinci yarısında varis hastalığının en önemli tedavi yöntemi haline geliyor. Bacaktaki sorunlu damarların tamiri, vücuttan çıkarılması veya bağlanarak devre dışı bırakılmasına yönelik işlemler, bu dönemde en sık uygulanan cerrahi tedavi yöntemleri olarak tıp tarihindeki yerlerini alıyor.
Milenyum ile birlikte, teknik ve teknolojik ilerlemelere paralel olarak sağlık alanında da pek çok gelişme kaydediliyor. 19. yüzyılın eğilimi olan cerrahi tedavi yöntemlerinin yerini, insan vücudunun bütünlüğünü bozmadan veya en az şekilde bozarak yapılabilecek tedavi yöntemleri almaya başlıyor. Varis tedavisi de bu eğilimle birlikte oldukça mesafe kat ediyor. Ameliyatın yerini, damara sadece bir iğne deliğinden ulaşılarak uygulanabilen tedavi yöntemleri almaya başlıyor.
Günümüzde cerrahi tedavi yöntemleri neredeyse uygulanmaz hale gelirken bu süreçte sorunlu, varisleşmiş toplardamarlar (kronolojik sıra ile) önce lazer, sonra radyofrekans ve son olarak da yapıştırıcı yöntemlerle tedavi edilebilir hale gelmiş bulunuyor.”