Dün, dünün akşamüzeri yaşadıklarımızı, konuştuklarımızı anlatayım.
Hırvatistan – Türkiye Milli maçı öncesini.
Maç 21.45’de başlayacak ya, hiçbir sabırsızlığımız yok, başlasa da olur, başlamasa da olur modundayız genel anlamda.
Aramızda Türkiye’nin Ermenistan’a karşı kötü oyunu ve kaybedilen puandan sonra Avrupa’da gerçekten söz sahibi bir Hırvatistan’a ve milli takımında birçok oyuncunun Avrupa’nı devler liginde oynayan bir Hırvatistan’a karşı şansımızı nedeyse hiç görmüyorduk.
İşi şakaya vurup, kaç yeriz iddiasında bile bulunduk.
Hatta birisi dedi ki, ‘Sahaya çıksınlar, kale, top çekişini yapsınlar, sonra maçı 3-0 verdiğimiz kabul ediyoruz’ desinler bile dedi.
Hatta birisi dedi ki, ‘Ben bugün Hırvatistan’ı tutacağım. En azından tuttuğum takım kazanır. Türkiye kazanırsa zaten çift mutlu olurum. Kazanamazsa en azından tuttuğum takım kazandı’ derim diye şakayı daha da kötüleştirdi.
Maç başladığında ekran başına geçtiğimde, maçın ilk 15 dakikası geçtiğinde, izlediğimiz oyuncular aynı, izlediğimiz oyun Ermenistan karşısında oynanan oyundan çok ama çok farklıydı.
Sürekli rakibe baskı yapan, rakibinin ayağında top gördüğünde bomba görmüş gibi patlamasın diye üstüne atlayan oyuncuların, arada bir de rakip kaleyi yoklayan atakları sakin oturduğumu maçın içine çok ama çok heyecan verdi.
Bu takım ne zaman gol atacak?
Hangi atakta gol atacağız?
Golü kim atacak? Diye beklemeye başladık.
Derken Barış Alper’e savunma arkasına gelen müthiş pas, Barış Alper’in kalecinin kalesinden çıkışını fark ederek aşırma vuruşla golü olması bütün soruları cevaplandırdı.
Defans, orta saha ve hücum oyuncuların hepsinin golden sonra Barış Alper’e sevinç içinde, coşku içinde koşması ise ayrı bir güzellikti
Sahada tam anlamıyla Milli Takım vardı.
Sahada tam adıyla Türkiye Milli Takımı vardı.
Hırvatistan’a oyun oynatmadılar, gol atmalarına müsaade etmediler.
Bir futbol oyununda, gol attırmamak en temel hedeftir. Çünkü gol attığınızda oyunu kazanmanız yüksek ihtimaldir.
Milli takımımızı da tam olarak bunu yaptı.
Hırvatistan’a gol attırmadı ve golü atarak maçı kazanmayı bildi.
Daha öncesi teknik direktörümüzü ağır şekilde eleştirmiştim. Ermenistan maçından önce de, sonra da.
Sonuç olarak, başarı için gönderilmesi gerekiyordu, çünkü ortada oyunla başarı sadece tesadüflere, rakibin daha kötü oynamasına kalmıştı.
İtalyan teknik adam Vincenzo Montella ne yaptı derseniz, inanım bilmiyorum.
Ama iyi bir şeyler yaptığını hep birlikte gördük.
Üç günlük hazırlık sürecinde, Ermenistan maçında tel tel dökülen ve bize çok büyük hayal kırıklığı yaratan o milli takım gitmiş, futbolu isteyerek, basarak, saldırarak, birliktelik içinde oynayan bir milli takım ortaya çıkmıştı.
Bir teknik direktör bu kadar değişimi yapabiliyorsa bunun bana göre iki nedeni vardır.
Birincisi gerçekten futbol oyununu çok iyi biliyor!
İkincisi gerçekten futbolcunun kapasitesini ve yapabileceğini çok iyi biliyor!
Oyunu bilirseniz, oynanmasını istediğiniz oyunun ortada olup olmadığını bilirsiniz.
Oyuncunuzu bilirseniz, oyuncunun ne yapması gerektiğini veya yapmaması gerektiğini ona söylersiniz.
Aynı oyun, rakamsal olarak daha farklı bir skoru da Letonya maçında heyecanla beklemek en doğal hakkımız.
Bu sefer şaka yok!
Milli Takım var artık!