Gözlerine başka türlü bakıyorum
Ben bütün gözlere başka türlü bakıyorum şimdi
Nemli bir tülbent olup buğulanıyor
Ve yaslı ve mahzun
Ve devrilmiş bir boya kabı gibi de yoğun
Memleketimin gözleri
Yağmur yağacak.
Öyle bir yağmur ki bu, bilirsin
Dam saçak demeyecek, yağacak
Yağacak bir hışım gibi canevine kentin
Kalplerimiz küle gömülmüş elmalar gibi
Patladı patlayacak
Alacak sonunda kendi rengini
EDİP CANSEVER
Şairin hüzün dediği yerde başlayıp, bazen ince ince, bazen ise bardaktan boşalırcasına, önüne geçen her şeyi içine katıp tufanlar koparırcasına, yüreğin sokaklarına dökülüp, kaldırımlarından taşar.
Bu yağmur, bu yağmur, bu kıldan ince,
Nefesten yumuşak yağan bu yağmur.
Bu yağmur, bu yağmur, bir gün dinince,
Aynalar yüzümü tanımaz olur.
Bu yağmur, kanımı boğan bir iplik,
Tenimde acısız yatan bir bıçak.
Bu yağmur, yerde taş ve bende kemik,
Dayandıkça çisil çisil yağacak.
Bu yağmur, delilik vehminden üstün,
Karanlık kovulmaz düşüncelerden.
Cinlerin beynimde yaptığı düğün,
Sulardan, seslerden ve gecelerden…
Necip Fazıl Kısakürek
Şiirlerin dizeleri çoğu zaman yağmurda dolaşır ve nasiplenir onlarda damlalardan. Köyde bereket, şehirde ise hüzün ve acının karşılığı, tabiatın ahengi, kirpiklerdeki yükün ağırlığıdır yağmur. Sesinde aşk sözcükleri, ayrılık acısı, sevda ağıtları dinlenen bir melodidir. Damlaları dizelerin en derin imgesidir.
Yağmur eritti elimi, yüzümü
Bu dünyada bir yürek kaldım…
Ahmet Erhan
Şiirin en sadık yoldaşlarından biridir yağmur. Damla damla akarken dizelere, sel olup işler yüreklere.
Yalnızlığın nasıl geldiğini anlatmak için de şu mısraları kaleme almış üstad Ahmet Arif
Dışarıda bir yağmur serin ve ince
Bir sevda türküsü söyler karanlık
Evlerde ışıklar söner sessizce
Kapımda belirir o an yalnızlık
Hani bir şarkı varya iki mısrada anlatır içimizde uzun uzun anlatamadıklarımızı. Benim de ne zaman taşsa yüreğimin sokaklarından halimi soranlara sadece o iki mısrayı söylerim.
Ben yağmur yüklü bir bulutum
Kime çarpsam ağlarım