Bahçeli bir evde büyüdüm ben. Çok büyük bahçemizde 7 odalı evimiz vardı. Çocuğuz o zamanlar. Ne ev temizliğini severdik, ne de bahçede yetişen bir sebzenin yerini bilirdik. Günümüz kitaplarla geçerdi. Defter, kalem, yazı, çizim yapmaktan başka işimiz, yarınki derslerden başka "derdimiz" yoktu. Annem toprakla uğraşmayı, birşeyler ekip büyütmeyi çok severdi. Ben derdim ki niye uğraşıyorsun, heryerde herşey satılıyor. Zaten alıyoruz, kendini niye yoruyorsun bu toprakla, bitki ile?
Sonra bir gün bahçemize bir yasemin ağacı dikdim. Diktiğim zaman ağaç değildi tabi. Küçük bir çubuk şeklinde, incenik narin bir fidandı. Bir tek ona su verirdim, bakımını yapardım. Yıllar geçti, ben liseyi bitirince yasemin çiçeklerinden büyük bir buket yaptım. O kadar büyümüş, dalları uzamış, koca bir ağaç olmuştu. O muazzam kokusu sarmıştı. Onunla birlikte ben de büyümüştüm, beraberimizde geçen zaman ikimizi de değişmişti. Sonra ben yasemin çiçeğimi bahçeli evimizde bırakıp kilometrelerce uzaktaki bir şehire taşındım. Orada yaşamaya başladım. Ama her baharda annem yasemin çiçeklerinden bir buket halinde gönderirdi bana. Evimde vazoya koyar, kokusundan doymazdım. Benim 16 yaşıma kadar toprakla temasım sadece bir yasemin çiçeği için olmuştu.
Şimdi yıllar sonra aylar yılları, haftalar günleri kovaladı. Zaman değişti, biz değiştik ama yasemin ağacı değişmedi. Sadece büyüdü, olgunlaştı. Biz de olgunlaştık. Statülerim çoğaldı her yıl biraz daha; önceden kardeş idim, evlat idim. Sonrasında eş oldum, anne oldum, arkadaş oldum, sırdaş oldum. Büyüdükçe büyüdüm, olduğum yeri cennete çeviren bir kadın oldum. Ve şimdi toprakla uğraşmakla terapi alan, canlılar dikmeyi seven, yeşillikler yetiştiren, bir avuç toprak gördüğünde verimli mi değil mi diye ayırt eden, doğaya aşık, tabiata vurgun, dinginliğe yönelik, köy hayatını arzulayan biriyim. Dönüşüm, değişim adına her ne diyorsak o. İnsan evrilebilen bir varlıktır. İstemem dediğin şeyi yıllar sonra mumla ararsın bazen. Bu, hayatın bize kendi iddiasını gösterme şeklidir belki de.
Şimdi 33 yaşıma 3 gün kala nasıl büyüdüğümü, nasıl değiştiğimi anlatmak istedim. Daha çok değişik düşüncelere kapılıp gideceğim belki de. Yaş ilerledikçe toprağa bağlılık, tabiata sevgimiz de ilerliyor. Küçük bir köyde yeşillikler arasında ırmak sesi ile insan sesinin karıştığı küçük evde yaşamak isteği çıkmıyor aklımdan. İnsan kendini dinlendirmek zorunda kalıyor bir süre sonra. Her akşam imgelediğim şey; küçük bahçeli bir ev, ırmak sesi, yemyeşil yerler, doğa, evimin bir odası atölye, handmade işlerim ve malzemelerim, bahçemde çeşitli çiçekler, dışarıda parlak güneş ya da ılık yağmur sonrası şehli güller ve toprak kokusu, huzur, yaşamak... Yaşamak ve yaşlanmak kelimeleri birbiri ile içiçedir. Ve bu yüzdendir yaşadıkça yaşlanmaz, yaşlandıkça yaşar insan.
Yasemin ağacı ve 33.yaşımın kısa öyküsü böyle...