Yazmak… Durup dururken yazmak geliyor artık içimden.
Tutamıyorum sahibi olduğum, hakimi olduğum kelimeleri içimde mütemadiyen.
Hep duymasını bilmeyenler yazdım, konuştum kalp sesimle… Öyle ki; en kötü örnek, kedim… Köpük, yavruyken daha ne mutlu etmişti varlığıyla. Lakin büyüdükçe tepki vermedi sesime… Götürünce veterinere, kedin sağır dediler. Adını seslensem de o hepinizin beğendiğiniz sesimle duyamıyor beni. Öylece bakınıyor şaşkın şaşkın, bekliyor ona gözlerimle belki bir şeyler anlatırım… Her güzel onunda bir kusuru gizli. Bembeyaz, pempe kulak, pembe burun, pembe pati ve gözlerde masmavi…
Velhasıl duyuramadım hiç sevdiklerime sesimi…
Kal dediklerim gitti, git dediklerim hep dibimde bitti. Bir türlü tutturamadım sevdiklerimin bana yakınlık mesafesini. Ayarsız kalbim, ayaklar altında ezilip gitti. Sonra da dediler ki; ‘’nasıl yazıyorsun?’’ Yazdırıyorlar diyorum, içimi kazıyıp, beni alt üst edenler, yazdırıyorlar işte.