McKinsey verilerine göre 2017 yılında küresel EV-batarya üreticileri tahmini 30 gigawatt saat depolama kapasitesi üretti. Bu bir yıl öncesine göre neredeyse yüzde 60’lık bir artış anlamına geliyor ve bu trendin devam etmesi öngörülüyor.
Bu trendin itici güçleri değişen tüketici öncelikleri, petrol ve dizel araçlara göre daha sürdürülebilir politikaların izlenmeye başlamış olması.Bazı ülkeler, şimdiden 2030 itibarıyla yeni fosil yakıtla çalışan araç satışını yasaklamayı planladığını duyurdu. Bazılarında fosil araçlardan çıkış için daha geç tarihler verilse de şimdilik sıfır emisyon araçlar ve araca monte bataryalara olan talebin kayda değer oranda artmasını bekleyebiliriz.
Yakın bir döneme kadar, batarya üreticileri sınırlı bir otomasyon ve dağınık enformasyon sistemleri kullanarak düşük hacimli talebi karşılamayı başardı. Ancak gelecekte elektrikli araçların ihtiyaç duyacağı milyarlarca watt enerjiyi tedarik etmek istediğimizde bu yaklaşım yeterli olmayacak.
Avrupalı araç üreticileri yeterli batarya tedariğini sağlama almak konusunda sıkıntılar yaşamış olsa da, elektrikli araç bataryaları pazarına Asyalı üreticiler hakim. Yani Avrupalı batarya üreticileri için devreye girip pazar talebini doyurabilecekleri ciddi bir fırsat var.
Tabii ki tek zorluk artan batarya talebine yetişebilmek değil. Batarya teknolojilerindeki hızlı evrime yetişmek de ayrı bir zorluk. Batarya teknolojileri hızla değiştiği için, çoklu batarya türlerini etkin bir şekilde üretebilmek için hızlı adapte olmak şart. Batarya üreticilerinin batarya üretimi pazarındaki avantajlardan faydalanabilmesi için üretimi zamana yayarak ölçeklendirmeleri, uzun vadeli planlar yaparak mutlaka bir üretim yönetim sisteminden güç almaları gerekiyor.