Bir telaş bir koşturma. Bütün dünya yeni yıla girmeye hazırlanırken , sokaklar, herşeye rağmen mağazalar, kasaplar, marketler izdiham gibiydi. Sanmayın ki 4 gün yasak var diye, yılbaşında hep öyle olur. Hep telaş vardır, hep yetişme çabası, güzelleşme, güzelleştirme. Telaş,telaş...
Bir takvimin son günü, yeni takvimin başlangıcı.
Telaşımız ondan.
Dilekler, niyetler, istekler...
Görevinin bize nice güzellikler getirmek olduğuna inandığımız yeni takvim yılı.
Sanki iyi dilekler, iyilikler için bir nedene ihtiyacımız varmış gibi.
Her pazartesi rejime başlamaya benzetiyorum bunu ben. Rejime başlayacaksan neden pazartesi. Kararı verdiğin günün günahı ne.
Yeni yılda onu yapacağım bunu yapacağım, yeni yıl kararları listesi.
Neden yeni yılda? Eski yıl cezalı mı?
Kırmızı olmazsa olmazımız yeni yılda. Hiçbirşey bulamazsak kırmızı kurdele takacağız kafamıza. Kırmızı olmadan yeni yıla girmek günah.
Öyle inanmışız. Kırmızı arar dururuz yılbaşında.
Yoksa eğer o yıl nasıl geçecek allah bilir.
Renklere de büyük sorumluluk yüklemişiz. Kırmızı da yeni yıl kadar sorumlu herşeyden.
Nedir bu renklerle alıp veremediğimiz sahi?
Erkek bebek mavi, kız bebek pembe giymek zorunda mı? Kim demiş peki, pembeyi kıza, maviyi erkeğe kim bağlamış?
Bütün insanlığın çocukluğuna inesim var.
Biz ne düşünür neye inanırsak o öyle olur.
Kırmızı değil siyaha anlam yüklersek, siyahın enerjisini severiz.
Yeni yıla nasıl girersek öyle gider diye bir inanış kimden çıkmış? Bir gecenin nasıl geçtiği nasıl olur da koskoca bir takvimi belirler?
Bizim de suçumuz yok, öyle inandırdılar bizi.
Yılbaşında evde oturmak feci kötü. Hele yalnız girmek aman tanrım, olur şey değil.
Yalan yok, uzun yıllar programı aylar öncesinden yaptım. Öyle inandırılmışım ki, olur da evde kalırım mazallah diye hep program peşinde koştum. Evde aileyle yemek mi? Olur şey değil.
Yılbaşında çıkılacak, ve mutlaka eğlenilecek, gülünecek, zıplanacak, yenilecek, içilecek. Yok öyle ev ortamı gibi sıkıcı şeyler.
Ben de yepyeni yıllara hep öyle girdim. Şenlikli, hareketli.
Günlere, gecelere, renklere saçma anlamlar yüklemeyi bıraktığımdan beri komik gelmeye başladı. Yılbaşında yapılması gerekeni yapanların telaşını izlemek tuhaf geliyor.
Hele ki bu seneyi eve mahkum geçirenlerin üzüntüsünü derinden hissediyorum.
Panik atak günler öncesi başladı.
Hem sokağa çıkıp eğlenemeyecek hem 4 gün sokağa çıkamayacak. Dehşet bir durum.
Eh şimdi yüzüne bakmadığınız komşuların kıymetini anladınız mı? Bari komşunuza yemeğe giderdiniz, evde oturmamış olurdunuz.
Evde yalnız veya eşiyle başbaşa kalmak zorunda olanlara üzüldük tabii.
Milenyuma girerken, yeni yıla üç ayrı yerde girme telaşıyla oradan oraya koşturup servet harcayanlar vardı.
Bu sene onlara sevgilerimizi gönderiyoruz. Kırmızı giymedilerse geçen sene, bu sene eve mahkum oldular işte. Sebep belli.
Siz ne zaman istiyorsanız o zaman eğlenin. Ne renk giymek istiyorsanız onu giyin.
Evde oturup film izlemek istiyorsanız utanmayın, ayıp değil.
Erkenden uykunuz gelirse uyuyun. Yeni sene uykuda geçmez yani.
Canınız yeni yıla dans ederek girmek istiyorsa açın bir müzik dans edin madem. Nerede dans ettiğinizin önemi var mı?
Giyinmek istiyorsanız giyinip süslenin. Birileri görmek zorunda mı?
Yeni yıl dediğin şey takvimin yeni bir yaprağı.
Şartlanmadan girin yeni yıla.
Kafanıza huni şapka takıp konfeti yağmuru olmadan da iyilik gelir sizi bulur, merak etmeyin.
Dertsiz, tasasız, felaketsiz, huzurlu, sakin, sağlıklı güzellik dolu seneler hepimize.