''Yargıya Konu Edilen Davaların ve Yargıların Değelendirilmesi'' ve ''Çevre Davaları ve Kararların Değerlendirilmesi'' başlığı altında iki oturum halinde gerçekleştirilen sempozyuma alanında uzman çok sayıda isim katıldı.
Enerji Hukuku Araştırma Enstitüsü Başkanı Süleyman Boşça, Yargıtay 3. Hukuk Dairesi Üyesi Hikmet Kanık, Av.Dr. Zuhal Bereket Baş, Av.Mehmet Suat Kayıkçı, Karatay Üniversitesi Hukuk Faültesi Öğretim Görevlisi Yrd.Doç. Mustafa Yavuz, Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Görevlisi Doç. Dr. Süheyla Suzan Alıca, Av. Süleyman Çetin, Av. Arsin Demir ve Av. Dr. Özlem Döğerlioğlu'nun konuşmacı olarak yer aldığı sempozyumda enerji davalarında yaşanan sorunlar ve yapılması gerekenler masaya yatırıldı.
DAVA SAYISI 42 BİNİ GEÇTİ
Sempozyumun açılışında konuşan Enerji Hukuku Araştırma Enstitüsü Başkanı Süleyman Boşça, 2001 yılından bu zamana sadece sektörün düzenleyici kurumu olan EPDK’ya karşı açılan davaların sayısının 42 bini geçtiğini belirterek, son birkaç yıldır gündemde olan ve yasa değişikliği ile de gündemden düşen elektrik kayıp kaçakları konusunda açılan davalarının sayısının ise 5 binden fazla olduğunu vurguladı.
Gerek Yargıtay’ın gerekse Danıştay’ın enerji sektöründe yaşanan uyuşmazlıklar neticesi vermiş olduğu kararların ve oluşturduğu içtihatların enerji yatırımcıları ve tüketicileri dahil herkes için büyük önem arz ettiğine değinen Boşça, ''Enerji uyuşmazlıkları ile ilgili farklı mahkemelerde açılan bu davalarda kimi zaman aynı konuya ilişkin farklı farklı kararların çıktığını görüyoruz. Örneğin Ankara’da 18 ayrı İdare Mahkemesi bulunmakta. Bu mahkemelerden benzer konularda verilen farklı kararlar için içtihat birliğinin sağlanması gerekmektedir. Bu tür durumların önüne geçmek için enerji davalarında ihtisas mahkemelerinin kurulması ya da bu mahkemelerden biri veya bir kaçının ihtisas mahkemesi olarak görevlendirilmesinin faydalı olacağı kanaatindeyiz. Enerji sektörünü bilen ve mevzuatına hakim olan ihtisas mahkemeleri hem adil kararların çıkmasında hem de yargılamanın hızlanmasında etkili olacaktır. Diğer taraftan Bilirkişilik Kanunu ile birlikte enerji uzmanlığı alanında yetkin bilirkişiler uyuşmazlığın çözümlenmesinde rol alacak ve enerji bilirkişiliği enerji piyasasını bilmediği halde bu işin bilirkişiliğine soyunanların tekelinden kurtulacaktır'' diye konuştu.
Milli bir enerji politikasının oluşturulabilmesinin en temel unsurlarından birinin öngörülebilir ve güçlü bir piyasa yapısının sağlanabilmesi olduğuna da dikkat çeken Boşça, ''Bu anlamda en önemli unsur likit bir piyasa yapısının oluşturulmasıdır. Şeffaf ve güçlü bir organize piyasada oluşan gerçek elektrik fiyatları, organize olmayan ikili anlaşmalar veya tezgah üstü piyasalar açısından da referans niteliktedir. Dolayısıyla ikili anlaşmalar yoluyla alınıp satılan enerji miktarının artması daha likit, daha güçlü bir elektrik piyasasına giden yolun en önemli adımıdır. Sadece elektrik için değil, doğalgaz ve akaryakıt piyasaları açısından da enerji borsaları kurulmalı ve bu piyasaların çok alıcı ve satıcının işlem yaptığı, derin ve güçlü piyasalar olması sağlanmalıdır'' dedi.
YATIRIMCI VE FİNANSÖR KORKUTULUYOR
İzmir Barosu Enerji Hukuku Komisyonu Sekreteride olan Av. Arsin Demir ise toplumun tüm kesimlerinin enerji üretiminin öneminin farkında olduğunu ancak kimsenin enerjinin yakınında üretilmesini istemediğine dikkat çekti. İnsanların teknolojinin nimetlerinden sınırsız bir şekilde faydalanmak istemesine rağmen teknolojiyi kullanmak için gerekli olan enerji üretimine destek olmadığının da altını çizen Demir, ''Bu yüzden çok sayıda dava açılıyor. Dava süreçleri ise idari yapının yoğunluğundan kaynaklı yavaş işliyor'' ifadesini kullandı.
Küresel ısınmadan kaynaklı olarak iklimlerin değiştiğini ve artık dünyanın yazı yaz, kışı da kış gibi yaşamadığını vurgulayan Demir, insanın en temel hakkı olan yaşam hakkının içerisine temiz enerjinin de katılması ve evrensel kamu yararı olarak kabul edilmesi gerektiğini belirtti. Fosil yakıtların bir an önce terk edilerek yenilenebilir enerji kaynaklarına geçilmesinin insanlığın en ivedi önceliği olduğunu aktaran Demir sözlerine şu şekilde devam etti. ''Temiz enerji yatırımlarına karşı açılan davalar yılları buluyor ve bu yatırımlar yapılamadığı için dünyamız büyük zararlara maruz kalıyor. Davaların daha hızlı sonuçlanması için çevre ve ihtisas mahkemelerine ihtiyaç duyuyoruz. Türkiye Cumhuriyeti yenilenebilir enerjiyi sanayi kalkınması kapsamında değerlendirerek yeni bir kalkınma hamlesi yapmaya çalışıyor. Bu hamleyi yaparken kullanabilecek büyük rüzgar, güneş , biyogaz ve jeotermal kaynaklarımız mevcut. Ancak bu durumda bile çok sayıda engelle karşı karşıya kalınıyor. Yatırımcılar, finansörler korkutuluyor. İdari yargının yoğunluğu da açılan davaların sonuçlanmasını uzatıyor. Bir an önce bu soruna bir çözüm üreterek bağımsız enerji politikamıza ve geleceğimize katkı koymalıyız.''