Hiç cam açılmayan evler vardır.
Hava girmez, evdeki her şeyin kokusu birbirine karışmıştır orada. Pişen yemeğin kokusu, insan kokusuna, içilen sigaranın kokusu duvara karışıp kalmıştır hani.
Bir hışım camları kapıları açmak içeri oksijen doldurmak istersiniz.
Zihnimin içi, kapısı penceresi açılmamış evler gibi.
Bir cam açıp içeri temiz hava sokmak istiyorum.
Depremi, seli, uçup giden kedisi köpeği derken kayboldum ben.
Çok fazla empati yapmak iyi gelmedi ruhuma.
Demek ki bir sınırı olmalı.
Empatinin de dozu varmış, kaçınca olmuyormuş.
İçselleştirmeden o durumdan çıkıp gitmek gerekiyormuş.
Akışta kalmayı unuttum ben. Ki unutmamam gereken en önemli öğretilerimdendi.
Akışta kalmazsam ilerleyemem çünkü. Akışta kalmazsam geçmişte takılıp kalırım. Zihnim de camları açılmayan evlere döner.
Depremde ölenlere, kayıp verenlere takılıp kalmadan yapabileceklerimi yapıp devam etmeliyim.
Sele kapılıp gidenlere empati yapacağım diye kendimi sel sularında düşünüp delirmemem lazım.
Kurtaramadığım hayvanlara o kadar da bağlanmamam lazım.
Nihayetinde tanrı değilim. Ben sıradan normal bir insanım.
Yapabileceklerim sınırlı.
Keyfimin kaçması ayrı, yerle bir olmak ayrı.
Keyfim kaçacak tabii, ancak o kadarla kalmalı. Bir adım ilerisi akıştan kopmak, geri adım demek.
Hayatın bütün dertlerini derdim yapmadan yürümem lazım.
Bir yılbaşı ağacının umuduna ihtiyacım var.
Yılbaşı ağacı bize umut verir. Yeni yılı karşılar gibi bir duyguya ihtiyacım var. Yılbaşı ağacının Işıltısı hayatlarımıza ışık yakacak gibi.
Küçücük bir yılbaşı ağacı kurdum kendime.
Güzel dilekler, umutlar için.
Bir süre karşımda dursun, biliyorum iyi gelecek.