Tebdili kıyafetle gezen düşüncelerim
Ve kasalı arabaların arkasına takılan hayallerim vardı benim.
Karşı evde komşunun kızı vardı.
Onunla sabahları beklerdik buluşabilmek için;
Yan yana yürürdük ve ellerimiz ellerimizi tutardı; beslenme çantasını değil.
Öğretmenlerimiz bize sevgiyi aşılardı,
Bizde annemize ve babamıza anlatırdık heyecanla okulda öğrendiklerimizi.
Babamızın sevgisiyle beslenirdik, komşularımızın külü idi yardımlarımıza koşan.
Allaha emanet ettiğimiz dünlerimiz ve tevekkül ettiğimiz yarınlarımız vardı.
Karne günlerinde,
Öğretmenlerimizin davranış notunun üstüne yazdığı yazı gibi beklerdik;
Yaz akşamlarında yalnız başımıza arka taraftaki parkta,
Dondurma yediğimiz günleri bekler gibi sevgilim…
Annenin gözü arkada kalmazdı da, sen benim gözlerimi alıp giderdin evine.
Kış mevsiminde sobanın üstünde kızarttığımız kestanelerin tadını özlediğim gibi;
Özlediğim dostluklarım vardı benim…
Kömür kovasını güçsüz bedenine rağmen bize taşıttırmak istemeyen annem gibi;
Bir kadını sevmedim.
Hele babamın soğuk kış akşamlarında işten gelip,
Sobanın üstünde ısıttığı ellerinin,
Başımın üzerinden eksik olmaması için Allaha dua ederdim hep…
Gri yalnızlıklarda kaybolup giden yaşamlar vardı;
Sımsıkı dostluklarımızın olduğu mahallemizde…
John Steinback’ın ‘’Gazap Üzümleri’’ romanını anımsardım,
Yeni ufuklar için yola çıkan hayatları görünce.
Nazım Hikmetlerimiz vardı bizim…
“Yaşamak tek bir ağaç gibi hür ve bir orman gibi kardeşçesine”
Dizelerini uygularcasına büyüdük…
Yitirdik düşlerimizi bir zaman sonra ideolojilerin kurbanı haline geldik.
Bizi birbirimize yakıştıran romanlar vardı, hayatın ayırma çabalarına inat.
Ben seninle sıcak bir çorba içmenin hayallerini kuruyordum;
Hastalıkta ve sağlıkta diye söz verdiğimiz o anı es geçmeden.
Sonbaharda ağaçtan dökülen en son yaprak gibi yalnızlığı tadarken ben,
Rüzgara kendini bırakmış; kapına sürüklenmeyi seviyordum.
Ve sen sevgili yazdığım şiirlerin arka bahçesinde beklerken,
Ben hayallerimizi ekiyordum anılarımızın yeşerdiği topraklara…