Z kuşağının söz konusu iletişim çağında doğması, onun doğasını anlamakta büyük önem taşımakta. Prof. Dr. Nazife Güngör, bu nedenle Z kuşağı için iletişim alanında öğrenim görmenin, bu alan içerisinde ya da bu alanla ilişkili bir iş ve meslekle uğraşmanın büyük bir keyif olduğunu gözlemlediğini söyledi. Prof. Dr. Nazife Güngör, “Z kuşağı iletişimciler, iletişim alanına ve bu alandaki tüm mesleki dallara, kendi yaratıcılıkları ve teknoloji kullanım yetileriyle birlikte çok farklı ve ilginç açılımlar kazandırabilirler. İletişim Z kuşağına çok yakışıyor.” dedi.
Üsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Nazife Güngör, üniversite adaylarının bu günlerde önemli bir heyecan yaşadıklarını söyledi.
Doğru tercih, mutlu bir hayat demektir
Puanların belli olmasının ardından şimdi sıranın bölüm ve meslek seçimine geldiğini kaydeden Prof. Dr. Nazife Güngör, “Üniversite adayı gençlerin bu birkaç gün içerisinde verecekleri karar bütün hayatlarını etkileyecektir. Tercihleri doğrultusunda yerleşecekleri bölüm, hayatlarının bundan sonraki kısmını da biçimlendirecektir. Bölüm seçmek, bir bakıma meslek seçimi yapmak demektir. Bu nedenle de gençler bu seçimi yaparken çok iyi düşünmeli, konuyu tüm ayrıntılarıyla masaya yatırıp, kendileri için olabilecek en iyi seçimi yapmalıdırlar. Sahip olunan olanaklar, içerisinde bulunulan koşullar elbette çok önemlidir ama yine de insan büyük ölçüde kendi tercihini yaşar. Doğru tercih, mutlu ve keyifli hayat demektir. Birey, tercihlerini yaparken kendi hayallerini, yeteneklerini, beklentilerini, içerisinde bulunduğu koşulları, sahip olduğu olanakları çok iyi analiz eder ve tercihini bütün bu dinamiklere göre yaparsa, doğru tercih yapmış olur.” dedi.
Başarı, kendisini gerçekleştirmek demektir
Doğru tercih yapmanın önemli koşullarından birinin, bireyin kendisini çok iyi tanıması olduğunu kaydeden Prof. Dr. Nazife Güngör, “Unutmasınlar ki bu hayat onların. Çevrelerindeki kişilerin, ailelerin, yakınların görüş ve önerileri elbette önemlidir. Dinlesinler, değerlendirsinler ama son aşamada bu hayat kendilerinin ve kendi istedikleri gibi yaşama hakları olduğunu unutmasınlar. Başkalarının tercihleri belki onları başarıya götürür, önemli maddi kazanç elde ederler, statü olarak önemli konumlara gelebilirler, ancak kendi hayallerini gerçekleştirebilecek, kendi duygularını katabilecek bir iş ve uğraş alanı oluşturamazlarsa, keyif ve hazdan yoksun kalırlar. Bu da onları mutsuz edebilir. Bu nedenle de önerilere kulak versinler, ancak son aşamada kendi hayallerinin, duygularının, yüreklerinin ve elbette ki beyinlerinin sesine kulak versinler. Başarı, hazla yoğrulursa ancak gerçek başarı olur. Kişi okuyacağı bölümden keyif alırsa, yapacağı işten haz alırsa ancak kendisini gerçekleştirebilir.” diye konuştu.
Doğru tercih vizyon ve gelecek demektir
Bölüm ve meslek tercihi yapılırken yalnızca bugünün değil, geleceğin de dikkate alınması gerektiğini vurgulayan Prof. Dr. Nazife Güngör, “Dünyanın gidişatını çok iyi izlemek ve doğru kestirimlerde bulunmak gerekir. Seçecekleri bölüm ve öğrenim görecekleri alanın onları geleceğe taşıması başarı açısından önemli bir ölçüttür. Gelişmeye ve ilerlemeye açık alanlar bu nedenle gençlerin tercih sıralarının başında gelmelidir. Belli bölüm ve meslekler toplumda gelenekselleşmiş bir saygınlığa sahiptirler. Ancak gençlerin bunlarla sınırlı kalmayıp, tercih alanlarını söz konusu geleneksel sınırların ve algı alanının dışına doğru kaydırmaları, çok daha geniş ve yenilikçi bir perspektiften durumu değerlendirmeleri, onları ve de toplumu başarıya götürür. Unutulmamalıdır ki yapacağımız tercih, yalnızca bizi değil, içerisinde yaşadığımız toplumu ve dünyayı da ilgilendirmektedir. Yöneleceğimiz alanın gelecekteki konumlanışı ne kadar parlaksa, bizim dünyaya, topluma ve insanlığa katkımız da o kadar güçlü olur.” diye konuştu.
Dijitalleşen dünyanın parlayan yıldızı iletişim
Dijital teknolojilerin hayatın her kesitinde etkili biçimde kullanılmaya başlandığını kaydeden Prof. Dr. Güngör, “Özellikle de salgınla birlikte dünyanın dijital bir devrim yaşadığı söylenebilir. Geleceğin dünyasının da bu teknolojiler üzerinden kurulacağını söylemek yanlış olmaz. Gidişata bakılırsa geleceğin parlayan yıldızı iletişim alanı. Medya ve iletişim çalışmaları da bu gelişmeler doğrultusunda kendi içerisinde önemli açılımlar yapıyor, yeni iş alanları ortaya çıkıyor. Geleneksel medyanın sınırları çoktan aşıldı. Makro ve mikro düzeyde iletişim alanında çok çeşitli iş kolları ortaya çıktı ve çıkmaya da devam ediyor. Dijital teknolojilerle birlikte bugün geleneksel medyanın (radyo, televizyon, sinema, gazete vb) yeni medya ortamında biçimlenen çeşitli iş ve uğraş alanları gelişti. Sosyal medya, dijital gazetecilik, dijital televizyon yayıncılığı, dijital reklamcılık, dijital halkla ilişkiler, sosyal medya, dijital sinema vb. akıl almaz bir hızla çeşitleniyor. Bu da iletişim alanının istihdam olanaklarının hızla zenginleşip çeşitlenmesi demektir.” dedi.
İletişimde istihdam olanakları artıyor
İletişim alanının medya çalışmalarından yazılım ve yapay zeka çalışmalarına, sanatsal ve tasarımsal alanlara doğru genişlemesinin bu alanın işleyiş ve işlevsellik alanını genişlettiğine dikkat çeken Prof. Dr. Nazife Güngör, “Aynı şekilde iletişim alanının sosyoloji, psikoloji, felsefe, antropoloji, tarih, ekonomi, siyaset bilimi vb. bilimsel alanlarla artan iş birliği ve birlikteliği de onun ilgi ve uğraş alanının çok önemli oranda genişlemesini mümkün kılıyor. Bütün bunlar da iletişim alanını hem bilimsel hem de sanatsal ve tasarımsal anlamda, özellikle de gençler için çekim merkezi haline getiriyor.” dedi.
İletişim, Z kuşağına çok yakışıyor
İletişim alanının günümüzde artık tümüyle dijital teknolojiler üzerinden biçimlenmesinin, dijitalin içerisine doğan Z kuşağıyla ilişkisi açısından çok önemli olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Nazife Güngör, “Dijitale tüm yönleriyle hâkim olan Z kuşağı için iletişim alanında öğrenim görmek, bu alan içerisinde ya da bu alanla ilişkili bir iş ve meslekle uğraşmanın büyük bir keyif olduğunu gözlemliyorum. Teknoloji kullanım becerisi ve yetisiyle Z kuşağı iletişimle ilgili bir alanda öğrenim gördüğünde, bu alan içerisinde, hayat boyu keyif alabileceği bir meslek edinebilir. Çünkü bir yanıyla bilimsel, diğer yanıyla da sanatsal ve tasarımsal bir karaktere sahip olan iletişim alanı, dijital teknolojik temel üzerine genç bireylerin, özellikle de Z kuşağının yaratıcı potansiyelini harekete geçirmesine olanak veren bir alandır. Z kuşağı iletişimciler, iletişim alanına ve bu alandaki tüm mesleki dallara, kendi yaratıcılıkları ve teknoloji kullanım yetileriyle birlikte çok farklı ve ilginç açılımlar kazandırabilirler. İletişim Z kuşağına çok yakışıyor… ” dedi.
Dijitalleşme, sanat ve iletişimin iş birliği
Dijital teknolojilerle birlikte iletişim alanı ve çeşitli sanat alanlarının birleşmeye ve etkileşmeye başladıklarına dikkat çeken Prof. Dr. Nazife Güngör, “İletişim bilimleri kendi alanını, iletişimin sanatsal ve tasarımsal alanlarına doğru genişletiyor. Görsel iletişim, animasyon, çizgi film, dijital oyun tasarımı gibi alanlar iletişim bilimlerinin salt bilimsel ve kuramsal yapısından uygulamalı ve tasarımsal yapıya doğru genişleyip güçlenmesini sağlıyor. İletişimin sanatsal ve tasarımsal alanlara doğru başlayan yolculuğu bir yanıyla da yazılım ve yapay zekâ gibi bilgisayar temelli akademik ve mesleki alanlarla da kesişerek çok ilginç ve farklı açılımlar söz konusu oluyor. Dijitalleşmeyle birlikte iletişim alanının zenginleşmesi ve çeşitlenmesi, bu alanın hemen hemen pek çok alan ve iş koluyla da işbirliği anlamına gelmektedir. Bu da iletişimi bugünün, ama özellikle de geleceğin parlayan yıldızı haline getiriyor.” dedi.
Sosyolojik ve psikolojik sorunlar artıkça iletişimin önemi de artıyor
İletişim alanının bir yandan dijital teknolojilerin etkisiyle sanat, tasarım, yapay zeka, yazılım gibi alanlara doğru etkinlik ve yetkinlik alanını genişletirken, diğer yandan da çağımızın giderek bir bunalım çağı olmasına koşut olarak sosyolojik ve psikolojik düzeyde de önemi daha çok anlaşıldığını kaydeden Prof. Dr. Güngör, “Sosyologlar toplumun giderek artan sorunlarına çözüm arayışında, iletişim bilimcilerle bir arada çalışmayı tercih ediyorlar. Aynı şekilde psikologlar bireyin ve toplumun psikolojik anlamdaki tıkanmalarını gidermek, sorunlara çözüm bulmak için yine iletişim bilimcilerle birlikte çalışmayı tercih ediyorlar. Bu da iletişimin hem akademik, hem de mesleki anlamda diğer tüm bilim ve meslek alanlarıyla iş birliği içerisinde olması sürecinin hızlanması anlamına gelmektedir.” dedi.