Sabahın donduran serinliğini balkonumdan izliyordum.
Benimkisi soğuk kışa hazırlık. Beden hissederse, beyinde ona göre tedbirlerini alır.
Bunu yapmadığım zamanlarda hasta olana kadar ayağıma çorap giymediğimi görmüşlüğüm var.
Ben o serinliğini hissetmeye çalışırken, bir işçi, çalıştığı apartmanın dairesinden getirdiği çuval dolusu molozları, Karabağlar Belediyesi’ne ait çöp konteynırın dibine boşalttı.
Çöp kutusunu içine değil, yanına, asfalt yola.
Ben niye döktüğünü çözmeye çalışırken, beş dakika sonra bir çuval molozla daha geldi ve onu da döktü aynı asfalta.
Derken bir beşk dakika sonra bir tane daha, bir beş dakika sonra bir çuval daha.
Yağmurun yağması bugün, yarın... Ne olur bu molozların hali düşüncem...
Bir vatandaşlık, bir Karabağlılık örneği gösterdim aradım zabıtayı .
Dedim ki, ‘Gelin burada moloz döken var. Engel olun. Sokağımızı kirletiyor, ilçemizi kirletiyor.’
Sokak ve kapı numarasıyla adresini tam verdim.
Zabıtanın soruları da bundan sonra başladı.
-Kişinin kim olduğunu biliyor musunuz?
-Nereden getirdiğini biliyor musunuz ?
-Tam olarak döktükleri ne biliyor musunuz ?
-Kişi hala molozların başında mı ?
Vs...
Çevresini, ilçesini düşünen bir vatandaş olarak ihbar yaptığımı bir an unuttum.
Kendimi MİT elemanı gibi hissettim, korktum.
Zabıtanın,
-Kişinin TC nosunu biliyor musunuz ?
-Sisteme kayıtlı cep telefonunu biliyor musunuz ?
-Annesinin kızlık soyadını biliyor musunuz ?
Diye sorularına devam edeceğini düşündüm ama sadece düşündüğümde kaldı.
Bunları bir şey değil, bunların cevabını bir şekilde moloz döken adamla içten sohbet kurup, bulabilirdim ama asıl korktuğum asıl korktuğum, bu kadar soruyu sormayı düşünen Karabağlar Belediyesi’nin son bir hamle ile Ali Eyce sizi zabıta kadromuza aldık demelerinden sonra ‘Size bir zabıta üniforması, bir de ceza makbuzu gönderiyoruz. Böyle kişileri bulun, yakalayın ceza kesin’ deme ihtimalleri oldu.