Türkiye'nin Diyarbakır'ında 19 gündür aranan 8 yaşındaki kız çocuğu Narin, sonunda bulundu.
Hepimiz canlı bulunabilmesi, yaralı olarak bulanabilmesi, saklandığı yerden, tutulduğu yerden çıkartılıp, ailesine kavuşmasını, gülmesin bekliyor, umut ediyorduk.
Öyle olmadı maalesef, kötü düşünmeyelim dediğim şey kötü düşünmemizin de yolunu açtı.
Narin'in cansız bedeni, çuval içinde, içinde taşlar dolu bir çuval içinde, 1,5 metre derinlikteki derenin içinde bulundu.
Türkiye olarak hepimizi üzen olay şimdi hukuksal olarak sonuçlarına odaklandık.
Hukukta kin, nefret olmaz ama bu konuda Türkiye olarak hepimiz kim ve nefret duyguları içinde hukukun sonucu bekliyoruz.
Narin'in dünyaya getirmeye gücü yetmeyecek olan hukukun, yaşayan, yaşadığını düşünen vicdanların rahatlaması için çalışacak, çalışmak zorunda.
Müslümanlığın doğuşunda en büyük emarelerinden birisi olan neydi hatırlar mısınız?
Kız çocuklarının, aileleri tarafından diri diri gömülmesi, kadınlara alınan, satılan mal gibi muamele edilmesi, o dönemin olmayan hukukunun içinde kadının hiç bir sosyal, kültürel, bilimsel değerinin olmaması.
Narin'in 21. yüzyıla giren dünya ve Türkiye'de halen aynı zihniyetlerin, aynı düşüncelerin varlığını göstermesi ne kadar üzücü.
Narin'in üzerinde otopsiler yapıldığında, bilimsel olarak deliller uzmanlar tarafından açıklanıp, karşılaştırıldığında bu acımasız olayın neden, nasıl olduğunu bir kez daha üzülerek öğreneceğiz.
Üzüntümüzü kalbimizde büyümeye devam ederken iki noktada tüm insanlığı dikkatini çekmek istiyorum.
Birincisi adına realite şov dediğimiz, insanların birbirini öldürmek için, kandırmak için, malını, canımı alabilmek için yaptıklarını bir hikaye, bir dizi gibi anlatan, anlatmalarına izin veren, bunu da insanlara seyrettirenler utansın.
Kötü şeylerin ancak bu kadar iyi reklamı yapılıp, topluma kötü etkisi bırakılır.
İzleyici sayısını bulmanız, para kazanma yolunu bulmanız, o programlarda aile ilişkileri başta olmaz üzere, toplum değerlerini bozan şeyleri seyir olarak sunmanızın bu topluma iyilikten çok kötülük yaptığının umarım bir gün farkına varırsınız.
Adliye koridorlarında, duruşma salonlarında kişilerin haklarını, toplumun değerlerini korumak adına fotoğraf, video çekimi yasakları koyan hukukun bilim insanları da umarım bir gün, bu realite şovların gerçek anlamda olmasa da yargılama yaptığını, yargı yaptığını, hukuk yaptığını, hukuksuzluk yaptığını anlarlar.
İkincisi ise kadınlara yönelik cinayetler başta olmak üzere şiddete karşı mücadele içinde olanlara.
STK'lara, hukukçu kimliği taşıyanlara.
Narin, 8 yaşında bir kız çocuğu!
Kadın değil ama kadına yönelik şiddetin en küçük mağdur üyesi.
İstanbul, İzmir, Ankara gibi büyük şehirlerin ışıklı, seyri güzel meydanlarında, kadına yönelik şiddeti önlemek adına yaptığınız eylemleri, şiddetin ana kaynağında, kadınlara ve kız çocuklarına fizyolojik, psikolojik ve sosyal olarak yapıldığı her yerde yapacak mısınız?
Bataklığı kurutmaya çalışmayıp, 'Sivrisinek var' diye bağırmaya devam mı edeceksiniz?
Narin 'Melek' oldu!
Biz insanlığı içimizdeki 'Şeytan'lıkla baş başa bırakarak gitti!