Turizm Fakültesi’nden "Buğday ve Uygarlık"
İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi, Turizm Fakültesi tarafından “Buğday ve Uygarlık” semineri düzenlendi.
Dokuz Eylül Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, Arkeoloji Bölümü Doktor Öğretim Üyesi Ahmet Uhri katılımcılara buğdayın tarihsel süreci hakkında sunum yaptı.
Turizm Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Atilla Akbaba’nın ev sahipliğinde gerçekleştirilen, Rektör Yardımcısı Prof.Dr.Turan Gökçe, öğrenci ve akademisyenlerin katıldığı semineri, Alsancak Nevvar Salih İşgören Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi öğrencileri de takip etti.
İlk kez Şanlıurfa’nın Karacadağ yöresinde ekilen buğdayın tarihsel süreçteki 12 bin yıllık serüveninin uygarlığın gelişmesi açısından oldukça önemli olduğunu söyleyen Dr.Öğr.Üyesi Uhri, tüm zamanlarda buğdayın oldukça stratejik bir konumda yer aldığını vurguladı.
“Petrolü kontrol ederseniz ülkeleri, gıdayı kontrol ederseniz halkları yönetirsiniz.”
Dr.Öğr.Üyesi Uhri, “Buğday oldukça stratejik bir ürün. Henry Kissinger'ın 1974'de söylediği gibi: "Eğer petrolü kontrol ederseniz ülkeleri kontrol edersiniz, eğer gıdayı kontrol ederseniz halkları kontrol edersiniz…Yani insanların açlıkla terbiyesi söz konusu. Günümüz uygarlığının temeli yerleşik yaşama geçiş ve buğday tarımının başlamasına dayanıyor. Buğdayın anavatanı ise Anadolu’dur. Buğday, arpa gibi tahılların birçoğu bu coğrafyada gelişerek uygarlıklar oluştu. Biz tahıl uygarlığıyız. Genetik verilere yönelik yapılan araştırmalara göre bugün dünyada kaç çeşit buğday türü varsa tüm buğdayların ana vatanı Karacadağ’ın batı yakasında yetişen buğdaylardır.” dedi.
“Dünyanın ilk tapınağında doğaya olan saygı var.”
Buğdayın zamanla mutasyona uğradığını, buğdayların olgunlaşma döneminde dökülürken; zamanla olgunlaştıktan sonra dalında kalmaya başladığını keşfeden insanlığın, ilk defa kendi yaptığı aletlerle buğdayı biçmeye başladığını söyleyen Dr.Öğr.Üyesi Uhri, “Şanlıurfa’da bulunan Göbeklitepe başta olmak üzere bölgedeki birçok alanın bereketli topraklar olduğunu görüyoruz. Dolayısıyla insanın bütün serüveni bu coğrafyada başlıyor. Buğdayı keşfeden insanlar önce yarı yerleşik hayata geçiyorlar. Göbeklitepe’deki son avcı toplayıcıları biliyorsunuz. Doğayı daha yakından tanıdıkları için büyük olasılıkla doğaya olan inançlarını, saygılarını göstermek için böyle büyük bir tapınağı yapıyorlar. Dünyanın ilk tapınağını yapanların, avcı-toplayıcı hayattan yarı yerleşik yaşama geçenlerin karşısına çıkan ilk ürün buğdaydır.” diye konuştu.
“Beyaz ekmek kentlilik göstergesiydi.”
Ekmeğin çeşitlerine göre bir statü sembolü olmasına da değinen Dr.Öğr.Üyesi Uhri, beyaz ekmek yemenin bir dönem için adeta prestij göstergesi olarak sunulduğunu, kentlilik göstergesi olarak görüldüğünü aktardı. Dr.Öğr.Üyesi Uhri, “O dönemler için un elde etmek oldukça masraflı. Dolayısıyla sadece zenginler yiyordu. Bugüne baktığımızda ise sağlık için tam buğday ununa yakın ekmek tüketmemiz gerekiyor.” şeklinde konuştu.
“Gastronomi turistleri, normal turistten bir buçuk kat daha fazla harcıyor.”
İKÇÜ Turizm Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Atilla Akbaba ise buğdayın arkeolojik ve gastronomik gelişimi ile ilgili araştırmalarıyla bilimsel dünyaya katkı sunan Dr.Öğr. Üyesi Uhri’ye teşekkür etti. Ülkemizin gastronomi açısından eşsiz zenginlerle sahip olduğunu kaydeden Dekan Prof.Dr. Akbaba, “Pişirme yöntemleri ve malzeme çeşitliliğiyle coğrafyamızın gastronomik zenginliği dünyaca kabul edilen bir gerçek. Bu turizmimiz açısından oldukça önemli bir değer. Yabancı turistlerin Türkiye'de tatil yapma motivasyonlarının başında, ülkemizin tarihi ve kültürel zenginlikleri ile ülkemizin binlerce yıllık geleneklerden beslenen mutfak kültürü ve zenginliği geliyor. Dünyanın bildiği bu zenginliği yeteri kadar kullanıyor muyuz? Yerel tat arayışındaki gastronomi turistlerinin, normal turistten bir buçuk kat daha fazla harcama yaptığını gösteren araştırmalar, bizim bu zenginliğimizi ülkemizin katma değerine katkı sunmak için daha fazla kullanmamız gerektiğini gösteriyor.” dedi.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.