Eylül Ayça Karakuş

Eylül Ayça Karakuş

VE ŞÜKÜRLER OLSUN BU BİLEĞE YAZMA GÜCÜNÜ VERENİME

ADIN ÖMRÜME HATIRA KİTABINDAN;

‘’VEDASI KADAR FOTOĞRAFLARINA BAKMAK CAN YAKIYOR HALA…

KORKARIM Kİ SON NEFESİME KADAR DA BAKAMAYACAĞIM.

O Kİ ;BİTMEK BİLMEYEN BİR YOLUN SONUNDA Kİ ÖZLENEN,

O Kİ; DUALAR EDİLDİĞİ HALDE SESİMİ DUYMAYAN,

O Kİ; YAZMAKLA ANLATILMAYAN, OKUNMAKLA ANLAŞILMAYAN…’’

BEN Kİ;  KENDİME BİR TÜRLÜ ONUN GİTTİĞİNE İNANDIRAMAYAN.

BEN Kİ; ADIN ÖMRÜME HATIRA DEDİĞİM HALDE ÖMRÜME GİDİŞİNİ YAKIŞTIRAMAYAN!

ADIN ÖMRÜME HATIRA kitabını okuyanların en çok merak ettikleri ‘’Yazar Nasıl Olunur? ‘’ sorusunun cevabıydı...

Ben de yüreğim ve kalemimin yettiğince cevapladım.

Her hayat bir hikayedir aslında.

Yazacak gücümüz olsa ve insanları biraz olsun dinleyecek kadar sabrımız olsa yazılacak, sayfa sayfa roman olacak ne hayatlar vardır inanıyorum buna.Yazı yazmayı anlatacak kadar kelime dağarcığımın geniş olduğunu sanmıyorum açıkçası...

Yani bir kaç cümleyle,birden fazla imla kurallarıyla Yazar böyle olunur diye ahkam kesemeyeceğim. Ama derseniz ki biz yine de sizden Yazar Nasıl Olunur sorusunun cevabını okumak istiyoruz; elbette sizler için yazarım.

Yazmak benim için bu hayatta yaptığım en büyük eylemdi. Gecemi gündüzüme kattığım, gündüzüme karanlık perde indirip herkesi ve her  şeyi yok sayarak kağıda kaleme gönlümü buladığım anlardan ibaret  desem abartmamış olurum herhalde.

Adın Ömrüme Hatıra kitabı ile ilk kez okuyucularımla buluştuğum gün yazmanın bir nimet olduğunu iliklerime kadar hissetmiştim.

Yazar olmak için değil de yazmak için yazmıştım oysa. Bİr gün okuduğum kitapları arşivlerken evimin kütüphanesinde kendi kitabım olacağını tahmin dahi etmemiştim. Sadece yazıyordum çünkü yazmak bana iyi geliyordu. Elime kağıdı kalemi aldıkça, kalemimin mürekkebine yüreğimde sakladıklarım aktıkça koca dünyanın yükünü üzerimden atıyor gibiydim. Yazdıkça arınıyor ve yenileniyordum. İşte en büyük keyif benim için bu olmalıydı. Bir de yazdıklarını okumak var tabi...

Senin parmaklarının arasından sızanları sen yazmamışcasına başka bir gözle okumak...

Belki güleceksiniz ama kendi yazdığım yazılardan hüngür hüngür ağladığımı bilirim ben. Başkasının acısına ortak oluyor gibiyim o anlar. Hiç duyulmamış kelimeleri, hiç kaleme alınmamış hisleri okuyor oluyorum. Çok uzak yerlere gidip, sayfalar arasında sığınacak bir yer arıyorum kendime. Ve garip gelecek size ama buluyorum o yeri. Hemen diz çöküyorum bir satır arasına ve uzun uzun soluklanıp dinliyorum hayatımı. Sonra bir bakıyorum ki hiç ummadığım bir kelime yada cümlede kendime çarpıyorum, kendimle yüzleşiyorum. En gürültülü sesleri duyuyorum, yıkılmaz dediğim duvarlar o gürültülü seslerin arasında paramparça kalıyor. Ezildim sanıyorum ama aksine daha bir güçleniyorum. Güçlü olduğumu anladığım an bileklerime ve parmaklarıma güç geliyor.

O an ne mi yapıyorum?

Düşüncelerime hayat vermek için yeniden kağıda kaleme sarılıyorum.

Yaşadığınız süre boyunca sizi siz yapan değerler vardır. Siz o değerleri bulmak için bazen bir arayış içine girersiniz bazen ise şansınıza o değer sizin ayağınıza gelir. Benim sahip olduğum en büyük değer çok küçük yaşlarda kitap okumaya merakım ve sevmemdi. Kütüphaneden sınıf arkadaşlarımdan çok daha fazla kitap alıyor, zamanından önce kitabı bitirip özetini çıkarıyor sonrada kütüphanaye teslim ediyordum. Zamanla yabancı yazarlara ilgi duymuş ve yeni yazarlar yeni kitaplar keşfetmenin heyecanını her geçen gün yaşıyordum. Ailem ve İlkokul Öğretmenim benim kitaplara olan düşkünlüğümü taçlandıran en özel insanlardı. Ne zaman kitap bitirip sınıfta Türkçe dersinde okuduğum hikayeleri anlatsam, canım Öğretmenim tarafından mavi boncuklu kırmızı kurdelemi hak ederdim. O günlerde Okul’dan eve koşar adımlarla giderdim. Sahiden ne güzel ve anlamlı günlerdi o eski ama eskimeyen yıllar... Sınıfımızda bir panel vardı ve o panelde ‘’Kitap Kurdu’’ köşemiz vardı. Her ay kitap kurdu köşesinde adımın asılması benim için büyük mutluluktu. Şimdi o mutluluğun haklı gururunu yaşıyorum. Farklı yazarları okudukça bilmediğim hayatlara misafirlik ediyordum. Hayalimde okuduklarıma küçük bir dünya kurup tüm cümlelere ev sahipliği yapıyordum. Durup düşündükçe Yazar olmanın zor bir meslek olduğunun kararını verdim. Tabi bu düşüncelerim yaklaşık 22 yıl önceydi. Yazmak bu kadar sevilmese bu yazarlık işi yapılmaz heralde diye içimden konuştum. O zamanlarda bu konuyu tartışacak, konuşacak bana yol gösterecek kimse de yoktu. Hatta babam bana çok kitap okuyorum, gözlerimi yoruyorum diye kızardı. Çünkü ailesinde , çevresinde kitap okuyan yoktu. Bu konuda babamı hiç bir zaman dinlemedim ve para verip satın aldığım kitalarımı ondan saklamadım. Onun içtiği sigaradan ben de rahatsız oluyordum ama o sigara içmeye bir son vermiyordu. Takdir edersiniz ki kitap okumanın hiç bir zararı yoktu. Saklamadım, sakınmadım ve kızmasına aldırmadan kitaplarımı başucumda tutarak okudum. Gel zaman git zaman derken farkında olmadan okuduğum kitapların yaşantıma kazandırdığı pahası ölçülemez değerler oldu. İletişimimin kuvvetli olması, olaylara bakışımın faklı olması, kritik zamanlarda zaman kaybetmeden bulduğum ani çözümler, boş zamanlarımda kitap okuyorum demek yerine gün içerisinde mutlaka kitap okumaya zaman ayırıyorum diye farkındalık yaratan cümlelerin kahramanı oldum.

Bir bebeğin doğma hikayesini bilmeyen yoktur değil mi. Anne karnında dokuz ay on gün boyuca dünyaya gözlerini açmak için beklediğimiz uzun soluklu bir süreç. Annelerin gün saydığı, her gün dualar ederek bebeğini sağlılkı bir şekilde kucağına almak istediği tam tamına dokuz aylık bir zaman...

Ahhh bir bilseniz ne zor! Doğum olup, bebeği kucağımıza alınca her şey bitecek sanırız ama yanılırız. Gelen doğum sancısıyla beraber gürültülü bir çığlıktır bebeğin dünyaya gözlerini açması. Sonrası malum... Bitmesini istemediğiniz tatlı bir serüven.

Evet benim iki çocuğumdan sonra Adın Ömrüme Hatıra kitabımda ailemizin bir bireyi oldu sevgili dostlar. Yazdıklarımı iki kapak arasında toplamaya karar verdiğim gün gönül kapağıma neşter vurmuştum. Kalemimden aldığım güçle oluk oluk akıttım damarlarlarımda, zihnimde dolaşan pis kanı. Kan kaybettiğim anlarım oldu ama ölmedim, aksine kan kaybettikçe yaşadım. Yaşamaya değer olan zenginliklerimi fark edince daha bir sarıldım sevdiklerime. Yazdıkça iyileştim, yaralarımı bir kalem bir de beyaz kağıtla sardım sarmaladım.

... Geçen zamanla Adın Ömrüme Hatıra kitabı tanımadığım kişilerin gönül sofrasına oturdu.

Benim yazılarım gerçek sahiplerini buldu. Yazılarımı bağrına basan ve beni sosyal medyadan arayıp bulan herkese minnettarım. Onlar satırlarımda boğuldukça ben sevgi seliyle yıkandım.

Yazdıkları insana yeni şeyler öğretir mi?

Ben öğrendim, hemde çok şey öğrendim.

Öğrendim ki yaşama isteğinin sonu olmadığı gibi yazmanında sonu yokmuş. Bir zamanlar için kendim için yazıyorken şimdi sevenlerim ve  kitap sever dostlarım için yazıyorum. Yazdıkça çoğalmanın hazzıyla yüreğimin kalemini sevenlerimle bileğliyorum.

Başkalarını bilmem ama Yazar olmak benim hayatımda böyle bişey işte...

Ve şükürler olsun bu bileğe yazma gücünü verenime...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.