Vücut direncinin düşmesi kanser hastalığını tetikliyor
Kansere karşı farkındalığı arttırmak ve toplumu bu noktada bilinçlendirmek üzere“01-07 Nisan Ulusal Kanser Haftası” kapsamında “Kansere 360 Bakış” etkinliği düzenlendi.
Etkinlikte konuşan Genel Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Hasan Taşçı, vücudumuzda var olan kanser hücrelerinin, vücut direncinin düşmesiyle ortaya çıktığını belirterek, “Kansere karşı vücut direncimizi dengede tutmalıyız” dedi.
Toplumun kanser konusunda farkındalığını yükseltmek, bilincini artırmak, kanser hakkında sağlık okur-yazarlığını sağlamak amacıyla ülkemizde her yıl “01-07 Nisan Ulusal Kanser Haftası” olarak belirlenmiştir. Bu kapsamda halkta ve sağlık personelinde farkındalık oluşturmak üzere, Türkiye Hastanesi tarafından “Kansere 360 Bakış” farkındalık etkinliği gerçekleştirildi. Türkiye Hastanesi personeli ve İski Çağlayan Hizmet Binası çalışanlarının katıldığı ve sosyal medya üzerinden canlı bağlantı sağlanan etkinlikte, Genel Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Hasan Taşçı, Beslenme ve Diyet Uzmanı Esra Kurt Mutlu, Klinik Psikolog Hatice Çizmecioğlu kanser hakkında merak edilen sorulara yanıt verdi.
“Vücut direncinin düşmesi kanseri tetikliyor”
Kanserin vücudumuzda kontrolsüz bir büyüme olduğunu kaydeden Genel Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Hasan Taşçı, vücudumuzda normalde kanser hücreleri olduğunu söyledi. Bu hücrelerin vücudun komutunu dinlemediğini ve durmaları gerektiğini bilmeden sürekli olarak kontrolsüz şekilde büyümeye devam ettiğinin de altını çizen Prof. Dr. Taşçı, “Kanserler büyüdükleri organa yerleştikten sonra vücutta daha uzaklarda taşınabiliyor. Kanserin kanser olabilmesi için bir organa yerleşmesi ve o yerleşen hücrelerinde başka yere gidebilme kabiliyetlerinin olması gerekir. Normalde vücudumuzda kanser olmadan önce önleyici müdafaa mekanizmaları vardır. Bununla birlikte vücudumuzun bozuk olan hücreyi yok etme kabiliyeti de var. Bu bozuk hücreler karaciğerimizde, dalağımızda sağlıklıyken gelişiyor. Vücudumuzda dirençte herhangi bir düşüş olduğunda ise o kanser hücreleri de gruplaşmaya başlıyor. Bir organa yerleşip oradan da başka organlara taşınıyor. Burada yapmamız gereken şey vücut dürencimizin düşmesini engellemektir” şeklinde konuştu.
“Jinekolojik ve ürolojik muayeneler yaptırılmalı”
Kanserin vücuttaki belirtilerinin neler olabileceğini de ifade eden Prof. Dr. Taşçı, “Kişiler genellikle kanser olduktan sonra doktor gidiyor. Kanserin belirtileri, eğer sindirim sistemi kanseriyse kusma, kanama ve kansızlıkla ortaya çıkabiliyor. Kanser bazen bir sarılıkla ya da check-up ile ortaya çıkabiliyor. Bezende karında bir şişlikle ortaya çıkabiliyor. Özellikle kadınlarda memede bir kitlenin olması veya meme ucunda bir akıntı ’ bu akıntı kanlı da olabiliyor’ şeklinde beliriyor. Bunun dışında koltuk altında bir kitle şeklinde de kendini gösterebiliyor. Bunların hepsi kanser olduktan sonra teşhis edilen durumlardır. Bizim amacımız kanser olmadan normal check- up programlarıyla insanların kontrollerini yaptırmaları ve kanserin henüz tedavi edilebilecek safhadayken yakalanmasıdır. Özellikle 40 yaş üstü kadınlarda jinekolojik muayenelerini yaptırmaları gerekiyor. Meme ultrasonu ve mamografilerini çektirmelerini gerekiyor. Erkeklerin de mutlaka ürolojik muayenelerini, idrar tahlili, prostat muayenesini yaptırmaları gerekiyor. Bunun dışında büyük abdestte kan olup olmadığı ya da basit bir kan sayımı bize kanser hakkında birçok ipucu verebilir” dedi.
“Alkol, sigara kadar ciddi sorunlara neden olabiliyor”
Kansere karşı alınacak önlemlerin neler olabileceği konusunda da bilgilendirmelerde bulunan Prof. Dr. Taşçı, kansere karşı alınacak bir takım önlemlerin olduğunu da söyleyerek, “Kanser vücudumuzda zaten mevcut. Şuan zaten bozuk (atipik) hücrelerimiz vücudumuzda var. Bizler ne zaman zayıf düşersek ve vücut direncimiz hastalıklara yatkın olursa kanserde o zaman ortaya çıkıyor. İlk olarak vücut direncimizi dengede tutmaya çalışmalıyız. Beslenme şeklimiz çok önemli. Vücut yapımız çok önemli. Bununla birlikte kilo almamamız gerekiyor. Kanser yapan ve çağımızın büyük sorunu olan tütün ürünlerinden ve alkolden uzak durulmalı. Bütün dünyada sigara ve tütün ürünleriyle bir mücadele yaptığı halde, alkolle bir mücadele yapılmamaktadır. Ancak alkol de sigara kadar ciddi sağlık sorunlarına neden oluyor. Bu noktada alkolle mücadeleyi de mutlaka öne almak gerekiyor. Sanayileşme kanseri de beraberinde getiriyor. Dolayısıyla doğal beslenmeden mutlaka yararlanmamız gerekiyor” ifadelerinde bulundu.
“Tencere yemeği tüketilmeli”
Kansere karşı beslenmenin kesinlikle çok önemli olduğunu ifade eden Beslenme ve Diyet Uzmanı Esra Kurt Mutlu ise, kansere karşı beslenme şeklimiz ve yaşam tarzımız çok önemli olduğunu vurgulayarak, “Bu nedenle doğru alışkanlıkları kazanıp, bunları yaşam tarzı haline getirmemiz gerekiyor. Bu nedenle de kansere karşı günlük sebze ve meyve tüketimine çok önem vermeliyiz. Lif ve C vitamini kaynağı meyve ve sebze tüketilmeli. Bu meyve ve sebzelerin alındıktan sonra yıkanması, sirkeli suda bekletilmesi ve kabuklu yenilebilenlerin kabuğuyla tüketilmesi gerekiyor. Bunu dışında yemeklerimizin pişirme şekli de çok önemlidir. Izgara yapılacaksa et ile ateş arasında en az 15 santim olması ve etin çok yakılmadan pişirilmesi gerekiyor. Aksi takdirde bu yiyeceklerin kanserojen içerikleri daha çok artmış oluyor. İçeriği bilinmeyen hazır gıdalardan uzak durulmalı. Katkı maddesi içeren GDO’lu ürünlere dikkat edilmeli. Hazır gıda tüketmemek gerekiyor. Toplumda sosyalleşme arttıkça maalesef dışarıda yemek yeme de o oranda artıyor. Biz biraz daha ev tipi beslenmeleri, tencere yemeklerini öneriyoruz. Beslenmenin yanında fiziksel aktiviteler de yapılmalı. Günlük su tüketimi de çok önemli. En az 2 litre su tüketilmelidir” tavsiyelerinde bulundu.
“Psikolojik ve fiziksel tedavi süreci birlikte yürütülmeli”
Kanser tanısı alındıktan sonra ve tedavi sürecinde hastaların profesyonel anlamda psikolojik destek almaları gerektiğini söyleyen Klinik Psikolog Hatice Çizmecioğlu ise kanser tedavisinde fiziksel tedavinin yanında psikolojik olarak hastanın desteklenmesi gerektiğinin altını çizdi.
Çizmecioğlu, “Kanser tanısı almış ya da yakını kanser tanısı almış birçok danışanımız var. Bu evrede kanser tanısı ve devamında gelen tedavi süreci kişilerin psikolojik destek almalarını gerektiriyor. Kanser tedavisinde fiziksel tedavinin yanında aynı zamanda psikolojik olarak hastanın güçlendirilmesi de gerekiyor. Bu açıdan sadece kişiye değil, hastanın ailesine yönelik de destek veriyoruz. Buradaki amaç kişi kanser tanısını aldığında bunu kabullenmesini sağlamaktır. Tedavi sürecinde hastanın bu sürece uygun yaşam düzenlemeleri yapması için de yardımcı oluyoruz” dedi.
Hastaların ilk kez tanı aldıkları zaman şok ve inkâr evresi yaşadığını da belirten Çizmecioğlu, ”Kanser tanısı alındıktan sonra hastada ‘Neden ben?’ gibi isyan duyguları ortaya çıkabiliyor. Kişinin bu sürece alışması ve uyum sağlaması için psikoterapi noktasında pek çok yöntem kullanıyoruz. Bazen ilaç tedavisi de gerekebiliyor. Çünkü biliyoruz ki kişi kanser tanısı alındığı zaman eğer psikolojik destek almıyorsa ağır depresyon, panik atak gibi, kaygı bozuklukları gibi bazı psikolojik bozukluklar yaşayabiliyor. Hastanın psikolojik ve fiziksel tedavi sürecini birlikte geçirmesini hedefliyoruz. Bu şeklide yürüyen tedavi protokollerinin çok daha başarılı yürüdüğünü görüyoruz” diyerek sözlerini sonlandırdı.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.