Tuğba Topal
ALIŞMAK
Alışmak; insanın içinde biriken yorgunluk, karanlık bir gökyüzü, kanatsız bir kuş, uykusuz bir rüya, susuz bir deniz...
" Sanki yanlış kesilmiş bir puzzel parçasıyım ve hayat beni ısrarla bulunduğum puzzle dahil etmeye çalışıyor." dedi ihtiyar.
Alışmak diye bir kelime var çok sığ gibi görünüp, çok derin anlam taşıyan. Sorarsın burayı sevdin mi diye, cevaplar alıştım sadece diye. Sorarsın unuttun mu diye, cevaplar alıştım diye.
" Yaşanmış, alışıldık şeyleri bırakıp gitmek kolay mı? Ancak elden ne gelir ki, yenilerine alışmak lazım."
Lev Tolstoy Efendi İle Uşağı kitabından.
İstemediğimiz şeylere boyun eğmektir. Hem yüktür insanoğluna, hem de yükü hafifletendir. Kimi zaman zordur, kimi zaman kolay.
Aslında içimizdeki anlaşılmaya heveskâr duygularımızı örten bir perdedir. Mecbur kalınan yokluğa, içimizde büyüyen boşluğuna karşı psikolojimizin kendini koruma mekanizmasının içine almasıdır.
İnsanoğlu zamana bırakmaya izin vermeden nelere alışmak zorunda kalmıyorki bu hayatta; hasrete, özleme, hatta acıya... Her alışkanlık içimizdeki uçurumu bir kademe daha yükseltiyor, daha da derinleştiriyor.
Zamana bırakılarak alışılan durumlarında hâli çok farklı değil aslında. Sen zihnin temizlendi zannettiğinde, kendine en çok güvendiğin anda birden aklına gelen bir durum, yada gözün bir an uzaklara damlası ile birlikte acısı tazeleniyor yüreğinde.
" Ben buraları sevemiyorum ama alıştım ve sevemediğim içinde ait hissedemiyorum ne zor bir durum sen asla yaşama." dedi ihtiyar.
Ait olmadığına, sahip eder seni bu kavram.
Ait olduklarınızla sahip olmazı dileğiyle.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.