Tuğba Topal
ANLAŞILMAMANIN YALNIZLIĞI
Ormanın ortasında dalından düşüp savrulan kimsesiz yapraklar, hayatın akışına uyamayıp zamansız solan çiçekler, dünyanın üzerine yayılıp içindeki hüznü dalgalarla kıyıya vuran denizler sessizce haykırırlar içlerini gökyüzüne.
Gece koynuna alıp, karanlık sardığında dünyanın ulu gövdesini gözlerimi kapatırım. Zihnimin içinde karanlığa inat binbir hayal gezinmeye başlar. Bende içimi böyle fısıldarım gökyüzüne.
Herkesin hayatı boyunca en çok bedel ödediği duygudur anlaşılmak. Hep gölgede kalıp, hiç ışık görmeyen bir çiçek gibi solgun geçer kimilerinin ömürleri. Var olmak, yok olmaktan daha zordur, daha çok sancılıdır. Kendini kabul ettirmek büyük bir sınavdır.
Sürgün edilmek sadece topraklarından ayrılmak değildir, asıl sürgün insanın ruhunun ve bedeninin ayrılması ölüm gibi bir şey olup ama insanı öldürmemesidir.
"Anlaşılmak gibi bir derdimiz vardı. Ne zaman ki kendimizi anlatamadığımızı farkettik, işte o vakit susmalar dostumuz oldu."
Hz.Mevlana
Anlaşılmamak ıssızlaştırır insanın yüreğini, var olmanın fiziksel sınırlarına inat yalnızlığın içine gömer kefensiz, tabutsuz, topraksız.
Bitimsiz olur anlaşılmayan insanların hayalleri. Mutluluk oyunları oynayıp, yalnızlıklarını kalabalıklaştırırlar. Bir süre uzaklaşırlar bulundukları yerden, hayatlarına uzaktan bakmaya bile korkarlarken farklı boyutlarda yepyeni hayatlar kurarlar kendilerine.
Zamanla yorar anlaşılmamak insanı ve ıssızlaştıkça, hırçınlaştırır da. Hep kendini anlatma çabasıyla kuraklaşmaya başlar yüreği ve artık hiçbir filizin yeşermesini istemez. Hiçbir umuda ev sahipliği yapmakta istemez.
Ne de güzel anlatıyor Sabahattin Ali
Dünyada bana "ne istiyorsun?" diye sorsalar hiç düşünmeden vereceğim cevap şudur: "anlaşılmak istiyorum."
Sadece anlaşılmak!
Malesef günümüzde kadar da ulaşılmaz bir yerde duruyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.