Ali EYCE
BİR SAHUR VAKTİ! İKİ SİYASETÇİ HALİ!
Tarihte bir dördüncü Murad vardır geceleri gezen ve teftişler yapan, bir de günümüzde ben varım sanırım.
Hani herkesin uyuduğu, uykuda olduğunu düşünülen saatlerde, inanın İzmir’de uyamayan, uyukluyor gibi yapan bir hayli fazla. Uyumayıp, şeytana pabucunu ters giydiren hareketler içinde olanları, gündüzün aydınlığından korkup, gecenin karanlığına sığınan şeytanı yakalamak gibi sevindiriyor beni.
Gece karanlığına, insanların tamamının uyuduğuna o kadar eminler ki o insanlar, deve kuşu misali, başları kuma gömülü, ne yaptıklarının, ne ettiklerinin görülmediğini sanıyorlar.
Kamuoyunun gözü, kulağı olan biz gazetecilerin uyumadığını, unutuyorlar!
İşte o gece teftişlerinden birinden yazıyorum, içine siyaseti, siyasetçiyi ana malzeme yaparak.
Ancak şahıslarla işim olmadığı için isim yazmayarak.
Üstüne alınan üzerinde bilsin. Alınmayan alınmayanın zaten varlığı herkesin için iyidir.
Sahura yakın vakit, sahura davet edildiğim yere, arabayla değil yürüyerek gitmeyi tercih ettim.
Gecenin o güzel sessizliğini ve sakinliğini, sahurun huzurunu arabamın gürültüsüyle bozmak istemedim.
Yürüdüğüm yolun kenarındaki ışıkları yanan kahvehanenin içine baktım. O saatlerde genelde ya fırınların ışıkları yanar, ya kahvehanelerin.
Ya ekmek alırsınız, ya çay içer, sohbet ederseniz misali.
Kahvehanede tanıdığım bir siyasetçi, sahurun bitmesine saatler kala okeyin başına oturmuş, dört kişiyle birlikte amansız bir oyun mücadelesi içinde.
Sahur vakti umurunda mı bilmiyorum ama sahur topu patlasa eminim duyamazdı.
Hakkıdır, sahura kadar vaktini oturarak geçirmek yerine, iki fayans döşeyip, iyimser olarak kaybeden birilerine hesap ödettirerek geçirmek.
Yürüyeme devam ettim, sahura davetime geç kalmamak için.
Sokağın birinden karanlık içinden adımı selam vererek adımı seslenene selam verdim.
O da bir siyasetçiydi.
Hayırdır dediğimde, ikilinde bir tencere ve içi birden fazla ekmek dolu poşet gördüm.
Öğrenci evine gidiyormuş.
Evde hanımına yemek yaptırmış, ekmeği fırından almış, gençlerle sahur yapacaklar.
Kahvehanede fayanslarla uğraşan aynı siyasetin içinde olanı gördüğümü söyleyemedim.
Çünkü ben bile onun yaptığından dolayı kendimde bir eksiklik hissettim, sahur davet aldım, yemeğe gidiyorum dahi diyemedim.
Bir sahur vakti, iki siyasetçi hali aklımda kalırken, bir de ayet geldi aklımın tam ortasına:
“Olur ki, hoşunuza gitmeyen bir şeyde sizin için hayır, yine olur ki hoşunuza giden bir şeyde de sizin için şer vardır. Allah bilir, siz bilmezsiniz”
‘Hayır’ olsun inşallah!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.