Aysel Ateş Abdullazade
Doğurmak anne olmak değilmiş...
Yeni bir güne merhaba diyelim.
Sabah uyanır uyanmaz çay suyunun altını açarım. O su kaynayana kadar da sabahın ilk saatleri ile geceden sabaha kadar olan haberleri incelerim. Bugün yine su kaynayana kadar haber sitelerine göz gezdirdim. Biraz korku ve telaş, biraz ürkek şekilde. İlk haber doların yine "kanatlanması" oldu. Neyse ki kadınların ölümünden kötü mü diye düşünmeye başladım. İşin içinden çıkamadım o ayrı.
Tam bir iki sayfa geçmiştim ki bir haber çıktı karşıma. Bu sefer daha acı, daha utançverici.
Dört günlük bebeğini boş bir arsaya bırakıp ölümüne sebep olan "anne" tutuklanmış.
Bir bebeğin kaderi neden bu kadar acı olmalı ki? Rızası ve isteği dışında dünyaya gelmenin bedeli bu kadar acımasız, bu kadar merhametsiz olmamalı. İnsan olmanın bedeli bu olmamalı.
Damarımda kanım dondu bu haberi okuyunca. Bir kadın, fıtratında merhamet, huzur, vicdan, doğanın zerreleri olan bir varlık ne ara bunca yoksunlaştı?
Plansız, resmi nikahsız, babasız bile olsa bir bebeğe bu yapılmaz! Varlığı var olmuşsa o artık insandır. O artık yaratılmıştır.
Doğurganlık ile annelik çok farklı şeylerdir. Doğurmak, anne olmak, anneliği hissetmek değilmiş demek ki.
Bir bebeği, bir canı bahane üretmeksizin ölüme terk etmek, ölüme itmek anneliği geç, insanlık olamaz.
Annelik çok kutsal, kadın olmak gibi. İnsan olmak gibi.