Aysel Ateş Abdullazade
Duygusal yoksunluk bir hastalık mı yoksa giderilmeyen ihtiyaç mı?
Güvenli bağlanma, çekirdek duygusal ihtiyaçlardan biridir. Bu ihtiyacın karşılanmadığı yerde, oluşan şemalardan biri duygusal yoksunluk şemasıdır. Bu alandaki şemalara sahip olan insanlar, başkaları ile güvenli, doyurucu bağlanma oluşturamazlar; istikrar, güvenlik, bakım, sevgi, ait olma ihtiyaçlarının giderilmeyeceğine inanırlar.
Ruhsal bir doyumsuzluk olduğu zaman hiçbir şeyle tatmin olmuyor insan. Ruhsal olarak hep aç dolaşıyor ortalıkta. Bu açlığı gidermek gerek. Giderilmedikçe daha çok tatminsizlik ve boşluk yaranacak.
Örneğin insan sevgisizlik hissettiği zaman çokca sevgi de veremiyor. Yani bir verimsizlik de söz konusu. Ya da ilgi görmedikçe, bunun açlığını hissettikçe ilgisiz bırakıyor. Tamamen duygusal davranışlar aslında. Ama kontrolü de sizin "doyum" hissinize bağlı.
Hani sevilen kişi güzelleşir, herkese gülümser, sevgi dağıtır dediğimiz şey aslında. İnsan neyi alırsa, onu da verir, yansıtır.
Duygusal yoksunluk yaşayan kişilerin depresif duyguları yüksek olur, her an depresyona düşebilirler. Duygusal yoksunluk şemasına sahip kişiler, duygusal ihtiyaçları karşılanmadığı için kendilerini depresif hissederler. İnsanlarla aralarındaki ilişkilerde tatmin edici bir bağ hissetmediği için yalnızlık duygusu çoğunlukla hakim olur.
Duygusal yoksunluk şemasının kökenleri, çocuk için anne figürü olan kişide yatar. Bazı ailelerde bu figür bir erkektir. Baba figürü de ayrıca önemlidir, ama genellikle bebeğin yaşamının ilk yıllarında çocuğun dünyasının merkezini anne oluşturur. İlk ilişki, daha sonrakiler için bir prototiptir. Bireyin geri kalan hayatı için, yakın ilişkilerinin birçoğu anne ile olan ilk deneyimin izlerini taşır.
Bu ruhsal sorunun temelinde yatan birçok nedenler vardır. Genellikle anneden geçme olan bu nedenler insan psikolojisime direkt etki ettiği için bireyin sonraki hayatında da ona eşlik eder.
- Soğuk ve sevgi vermeyen bir anne. Çocuğa yeteri kadar sarılmaz ve onu kucağında sallamaz.
- Anne çocuğa yeterli zaman ve ilgiyi vermez.
- Anne çocuğun ihtiyaçlarını gerçekten dinlemez.
- Çocuğun dünyası ile empati kurma zorluğu vardır.
- Çocuk ile gerçek bir bağ kuramaz.
- Ebeveyn, çocuğu yeteri kadar yönlendirmez veya bir yön algısı sağlamaz. Çocuğun güvenebileceği somut bir şey yoktur.
Bunları yaşayan kişiler kendi bilincinde sevilmek ve sevgi vermek ihtiyaçlarını bastırır. Hiçbir zaman gerçekten sevilmeyeceğine, hatta bunu hak etmediğine inandırır kendini. Ve bu nedenle hep bir adım uzak kalır ilişkilerinde. Mutsuzlukla tanımlanan bu duygular virüs gibi tüm benliğinde yaygınlaşır, artar ve gittikçe kurtarılması zor umutsuz vakaya dönüşür.
Eğer sevgi ve ilgi istiyor, fakat alamıyorsanız dönüp bir kendinize bakmanız gerekecek. Ben ne kadar verebiliyorum? - sorusuna cevap bulduğunuzda çözülecek mesele. Vermediğiniz birşeyi talep edemezsiniz. Önce karşıdakinin ruhunu doyurmanız gerek, eğer o doyarsa sizi de doyuracak. Yani sizin iyileşmeniz karşınızdaki kişiyi de iyileştirecek. Tüm mesele bu. İnsan duygusal varlıktır, bunu unutmayalım.