Pınar Yeşiltay Sevim
EBEVEYNLİKTE “MÜTHİŞ PSİKOLOJİ” VE SINIRLAR
“Annemin sözünü dinlersem bana aferin der.
Sofrayı kaldırmaya yardım edersem beni alkışlar.
Ağlarsam çok kızarlar ama dediğimi yaparlar.
Oyuncağımı fırlatırsam dikkatlerini çekebilirim.
Ödevlerimi yaparsam ödüllendirilirim.”
Başarılı olursam sevilirim.
Uslu durursam istediğimi elde ederim.
…
Çocuk giderek bir takım davranış kalıplarını olmazsa olmaz kabul eder ve içselleştirir. Dolayısı ile bebekliğindeki gibi doğasına uygun değil etrafına (anne baba tutumlarına ve sosyal kültürel çevresindeki moodellere) göre tutum ve davranış geliştirir. Yani “Dışarıyı yönetmek için içerideki seçimleriyle oynar”.
Sorarım size: Hedeflerine ulaşması için şarta bağlı tercihler yapmak zorunda kalmış ve hiç kendisi olmayı deneyimleyememiş bir çocuğun mutlu, sorumluluk sahibi, ne istediğini bilen ve gerektiğinde “hayır” diyebilen bir yetişkin olması mümkün mü?
Peki kültürel olarak başkasına hayır demenin ayıp olduğu bilinciyle yetiştirilmiş bir toplumun kişisel sınırlar ve hakların korunması konusunda çok da becerikli olmayan ebeveynleri olarak çocuklarımıza kendi sınırlarını korumayı, başkasının kararlarına bağlı olmaksızın bireyselleşmeyi öğretebilir miyiz? Biz ebeveynler kendi sınırlarımızı biliyor ve koruyor muyuz?
Çocukluğundan beri kişisel sınırları tanınmamış, özel alanına saygı gösterilmemiş, kaybetme ve reddedilme korkularına yenilerek kendini ortaya koyamamış, sorunlardan kaçınmaya çalışıp her talebi kendine görev edinmiş, fedakarlığı bedeninin bir refleksine dönüştürmüş bireyler olarak çocuklarımızın sınırlarını nasıl tanıyıp koruyabiliriz?
Hani hep diyorum ya önce ebeveynler kendilerine çeki düzen vermeli, kendilerini tanımalı diye… Kendini ve sınırını bilmeyen anne babaların çocuklarının da sınırını ihlal etmesi işten bile değil aslında. Haklı olarak soracaksınız bana, iyi ama nasıl diye!? İşte farkındalık, aydınlanma ve değişim bu soruları sorarak başlıyor ve zorlu bir süreç bizleri bekliyor sınır koyma konusunda.
Diğer yandan kendi sınırları fazlaca ihlal edilen ya da kendisi mahrum kalan ebeveynlerin sınırsızlığı da dikkat çekiyor. Çocuğuna hiç görev ve sorumluluk vermeyen, her şeyi çocuğunun yerine üstlenen, hiç ağlatmadan çocuk büyüten ebeveyn sayısı da günümüzde giderek artmakta. Yani bazen vur diyince öldürüyoruz galiba.
Çözüm mü? Öncelikle kendi sınırlarımızı kontrol ederek başlayabiliriz mesela… Verdiğimiz kararlarda ne kadar başkasını kırmamak adına adım atıyor ne kadar isteyerek yapıyoruz diye sorgulayabiliriz. Peki ya ne kadar toplum için acaca? İçinizden gerçekten çocuğunuz için görkemli bir parti düzenlemek mi geçiyor yoksa tüm yorgunluğu ve hengamesi size ağır gelmesine ve anlamsız bulmanıza rağmen herkes yapmanızı beklediği için mi yapıyorsunuz? Gerçekten çocuk sahibi olmayı mı dilediniz yoksa yaşınızın geçiyor olması ve toplumsal baskılar mı etkili oldu kararınızda. Çocuğunuz kendisini yerden yere atıyor diye mi alıyorsunuz o hiç de ucuz ve gerekli olmayan oyuncağı yoksa çocuğunuz da sınırlarınızı mı ihlal ediyor acaba? Gerçekten işe giderken evinden aracınızla alıp ofise kadar götürmek sizin tercihiniz mi iş arkadaşınızı, yoksa hayır diyememiş olmanın bedelini ödüyor olabilir misiniz?
Her bireyin olduğu gibi biz de sevilmek, değer görmek, fark edilmek, kaybetmemek ve reddedilmemek isteriz. Eleştirilmemek, değer gördüğünü hissetmek, kendimizi göstermek için çabalar dururuz. Çocuklarımız da bizlerle aynı beklenti ile doğar ve büyürler. İşte bu nedenle de çocuklara “Eğer bunu yapmazsam annem bana kızar, eğer öyle davranmazsam bir daha sevilmem” şemaları oluşturmamak adına koşulsuz sevgimizi her fırsatta ifade etmemiz önemli.
Ne mi yapmalı;
- Başarısız olduğunda, savruk davrandığında, yanlış yaptığında cezalandırıldığı ve değersiz olduğunu düşünmemeli hiç bir çocuk.
- Verdiği kararlar öfke ile değil sevgi ve şefkat ile dinlenmeli.
- Çocuk hoşlanmadığı, sevmediği ve kendisine uygun görmediği hiç bir şey için zorlanmamalı.
- “HAYIR” dediğinizde hayır olduğunu anlaması için “Hayır!” dediğinde sınırları zorlanmamalı.
- Tercihleri kendisi yapamayacak kadar küçükken alternatifler sunulmalı çocuğa. (Köfte mi yemek istersin yoksa çorba mı diye sorabilirsiniz mesela)
- “Akademik başarı” ve sevgi sözcükleri yan yana kullanılmamalı. Çocuğun başarısı toplumdaki diğer bireyler ile asla kıyaslanmamalı.
- Çocuğu değil “emeğini” övmeli, çocuğu değil “hatasını” düzeltmeli. Eleştiri asla kişiliğine olmamalı, durum ve konuya dair eleştiri yapıldığı mutlaka vurgulanmalı.
- Çocuğun istek ya da ihtiyacı alınacak ise bu ödül olarak sunulmamalı.
- Ceza olmamalı. Hele ki duyguları, tercihleri için asla cezalandırılmamalı çocuk.
- Ebeveyn sınırları belli olmalı ve çocuktan bu davranışa uyması beklendiği bildirilmeli.
- Anne ya da babanın kişisel tercihleri mutlaka dikkate alınmalı, saygı duyulmalı ve çocuğun ihlal edemeyeceği mutlaka öğretilmeli.
- Çocuğun yaptığı olumlu davranışlar eşler arasında çocuğun duyacağı şekilde ama birbirlerine dönerek ifade edilmeli, çocuk sadece onaylandığına şahitlik etmeli.
- Olumsuz davranışlar topluluk önünde ya da diğer ebeveynin yanında dile getirilmemeli.
- Kısacası çocuk sınırları bilmeli, değerli hissetmeli ve onaylanmalı.
Onaylanmayan, değerli hissetmek için neden bulmak zorunda kalan, birilerine yaranarak ya da fayda sağlayarak sevildiğine inanan bir çocuğun sınır koyması da, öz benliğini koruması da “hayır” diyebilmesi de düşünülemez.
Not: Değerli anne & baba lütfen önce kendine bir iyilik yap ve destek yayınlarından çıkan “Müthiş Psikoloji - Hayır Diyebilme Sanatı / Sınırların Kadar Özgürsün” kitabını oku! O zaman beni daha iyi anlayacak, kendini ve sınırlarını tanıyacak ve çocuğuna daha faydalı olacaksın!
Pınar Yeşiltay Sevim
16 Şubat 2020
İzmir
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.