Ergün Yücesoy
Eğitimde ailenin rolü
Ne zaman çocuk eğitimi konu olsa “Eğitimde ailenin rolü çok önemlidir” ya da “Eğitim ailede başlar.” cümleleri mutlaka dile gelir. Yaşanan tecrübe ve araştırmalar “ Eğitimde ailenin rolü çok önemlidir” cümlesini perçinler niteliktedir. Eğitimde ailenin rolünün dışında, çocuktan kaynaklanan nedenler de vardır elbet. Çocuktan kaynaklı nedenlerden ilk akla gelenler; gelişim geriliği, öğrenme güçlüğü, sağlık sorunları, özgüven eksikliği, duygusal ve psikolojik nedenler, düzenli çalışma alışkanlığının olmaması, yüksek sınav kaygısı, teknolojiye fazla zaman ayırmak ve öğrenilmiş çaresizlik gibi bir sürü neden sayabiliriz. Bu handikapların birçoğunu gideremeyiz belki ama çocuğumuzun eğitiminde en önemli faktörün aileler olduğunu unutmamak gerekir. Bu nedenlerden, önlenmesi gerekeni önlemek, geliştirilmesi gerekeni geliştirmek, veya desteklenmesi gerekeni desteklemek yine aileye düşmektedir. Doğrusu aile çocuğa her yönüyle rehber ve destek olmalıdır.
Bu bilgiler ışığında, eğitimin en önemli paydaşı olan ailenin, dikkat etmesi gereken çok önemli ve çok hassas noktalar vardır.
Konuyu biraz daha irdeleyecek olursak, bu konuda yarım yamalak, kulaktan dolma, üzeri tozlanmış bilgilerimiz de var elbette. Diğer bir ifadeyle yanlış bildiğimiz bir takım doğrularımız da hiç azımsanmayacak kadar çoktur. Çocuklarımızın mükemmel olmasını bekliyoruz. Sonuç mükemmel olmadığında, çocuğumuzla birlikte aşırı stres ve hayal kırıklığı yaşıyoruz. Hem sonuç hem süreç, öğrencimizi ve bizi yıpratıyor. Aşırı baskıcı ve otoriter bir tutum sergileyerek öğrencimizi yönlendirip kontrol ettiğimizi düşünürüz. Böyle çocuklar silik ve öz güvensiz oluyor, kendilerini özgür şekilde ifade edemiyorlar. Haliyle bu öğrencilerin başarılı olmaları da çok düşük bir ihtimaldir. Ayrıca bu çocukların üzerlerindeki baskı ve zorlama kalktıktan sonra çocuk, baskılanmış davranışı, daha ileri düzeyde yaşayacaktır. Bu durumun diğer bir olumsuz tarafı da baskılanan çocuklar, o anki durumu kurtarmak adına yalan konuşma eğiliminde olacaklardır. Baskıcı ve otoriter tutumun, tam zıttı olan diğer yanlış bir tutumumuz da aşırı koruyucu olmamızdır. Bu tutumumuz, çocuklarda öz güven duygusu gelişmesinin önüne geçiyor. Kendi başlarına bir şey yapamıyor, yapacaklarına inanmıyor ve de sorunlarını kendileri çözemiyorlar. Bu çocuklar, sürekli şikayet davranışı göstererek sorunların çözümünü, okulda öğretmenden evde ise aile büyüklerinden bekliyorlar. Sorumluluk duyguları az oluyor. Çünkü tüm sorumluluk, başkaları tarafından yükleniliyor. Duyarsız ve ilgisiz anne baba tutumları da vardır. Bu tür ailelerden çoğu zaman “Biz çocuğumuza hiç müdahale etmez, onu özgür bırakırız” sözlerini duyarız. Bu tarz aileler, çocuklarının ruhsal ve okul durumlarıyla yeteri kadar ilgilenmezler. Aslında bu durum bir çeşit kolaycılık ve sorumluluktan kaçmadır. Bu ailelerdeki çocuklar sıklıkla yanlış arkadaşlıklar kurma ve suç işleme eğiliminde oluyor, zararlı alışkanlıklar edinip okula da ilgileri azalıyor. Çocuklarımıza karşı tutarsız davranışlar sergilediğimiz de oluyor. Bazen de aynı davranışa farklı yer ve zamanlarda farklı tepkiler verdiğimiz, davranışlarımızda tutarsızlık ve cinsiyete göre davranışlar sergilediğimiz de oluyor. Bunun sonucunda çocuklardan tutarlı davranışlar beklemek de çocuklarımıza karşı haksızlık olacaktır. Bu öğrencilerde önce anne babaya, daha sonra da çevreye karşı güven duygusu azalacaktır. Bazen çocuğumuzun, birçok duyguyu yaşamasının önüne geçtiğimiz de oluyor. Çocuğumuz, açlık hissetmeden acıkmış olacağını düşünüp, elimizde tabak çanakla peşinden koşuyoruz. Üşümeden üşüyebileceğini, üzülmeden üzüleceğini düşünüyoruz. En nihayetinde bilmesi ve yaşaması gereken birçok duyguyla tanışmasına müsaade etmiyoruz. Çocuğun kendini tanımasına müsaade etmeliyiz.
Hiç kimse, birinin gelip kendisine nasihat etmesini istemez. Hele de sürekli olduğunda bunun adı saldırganlık olur. Çünkü talep edilmeyen bilgi saldırganlıktır. Bu durum, çocuğa yetersiz olduğunu hissettirecektir. Sürekli eleştirmek ve lakap takmak da çocuğun öz güvenini olumsuz etkileyerek kişilik gelişimini olumsuz etkileyecektir.
Çocukları ayrı bir dünya olarak düşünüp, onların da bir birey olduğunu kabul edip, bu durumu onlara da hissettirmeliyiz. Onlardan mükemmel davranışlar beklemek yerine, onlarla mükemmel iletişim ve ilişkiler kurmaya çalışmalıyız. Çocuklarımızla aramızdaki iletişim engellerini ortadan kaldırmalıyız. Onların sorumluluklarını almak yerine sorumluluklarını yerine getirmeleri için destek ve fırsat vermeliyiz. Baskıcı ve otoriter davranarak onların duygu ve düşüncelerini hiçe sayıp hayatları boyunca silik ve güvensiz olmalarına sebep olmamalıyız. Başkalarıyla kıyaslamadan hem kendinden hem başkalarından nefret etmesinin önüne geçmeliyiz. Kendi yapmadığımız davranışları onlardan bekleyip onlara haksızlık yapmamalıyız. Kendimiz tutarsız davranırken ondan tutarlı olmasını beklememeliyiz. Onların hedeflerine ulaşmasında önce sürece, sonra sonuca odaklanmalıyız. Sıkça empati kurmak suretiyle, onları anlamaya çalışmalıyız. Çocukları ayrı birer birey olarak görmeli onları koşulsuz kabul etmeliyiz. Onlara sevgiyle yaklaşıp, sevdiğimizi davranışlarımızla da göstermeliyiz. Onları tüm yönleriyle kabul edip ona iyi birer örnek olmalıyız. Aile içindeki kararları, çocuğa mantıklı bir şekilde açıklayarak hep birlikte almalıyız. Bu sayede çocuklarımız, en çok ihtiyaç duyduğumuz demokrasi anlayışını özümseyecektirler. Bu şartlarda yetişen çocuklar, kendi haklarını korurken başkalarının haklarına saygılı olacaklardır.
Unutmayalım ki, çocuğun kişiliğini, yetiştiği ortam belirler. Ortam ne kadar kaliteli olursa çocuğun kişisel gelişimi de o kadar kaliteli olacaktır. Tek yumurta ikizlerinden bile farklı ailelerin yanında ve farklı eğitim ortamlarında, farklı kişilikler meydana getirebilirsiniz. Bu yüzden çocuk eğitiminde ailenin çok büyük bir etkisi vardır.
Sonuç olarak, iyi bir kişilik gelişimine sahip çocuklar, hem okul hem de günlük hayatlarında başarılı olacaklardır. Bu yüzdendir ki eğitim ailede başlar.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.