Ev yok! Araba yok! Sıradaki geliyor!

Ekonomik krizden çıktı çıkıyoruz ama ekonomik sıkıntıdan çıkmadım, çıkmamız da o kadar kolay olmayacak.

Ekonomik krizin tırmanışa geçtiği gayrimenkul değerlerini zıpladığı dönemlerde herkesi uyardım.

Artan fiyatlar herkes için yıkım olur.

Bir yerde bir şeyin fiyatı artarken, birçok şeyin fiyatı da aynı oranda artar ve sonuçta artan fiyatlara bağlı olarak da birçok yerde birçok şey ne alınır, ne satılır.

Ekonomik krizi karşısında, artan fiyatlar karşısında vatandaşa düşen yegane görev de, çok ama çok elzem olmadığı hallerde ne almak, ne de satmak!

Gayrimenkul sektöründeki yükselişi yıkım yükselişi olarak yazarken, piyasaya ekonomi kurmaylarının müdahalesi gecikmedi.

Kira artışlarına bile sınırlama getirildi.

Gayrimenkul satışlarına bile gerçekçilik getirildi.

Ancak o arada artan kiralar arttı, artan gayrimenkul değerleri arttı.

Daha çok kazanmak dürtüsüyle fiyatların artışından mutlu olan gayrimenkul piyasası, şimdilerde kara kara düşünüyor.

Çünkü ne olduğu değerde satan var, ne de olmadığı değerde gayrimenkul almaya kalkan var.

Gayrimenkul piyasası gerilemedi ama durdu.

O fahiş fiyat artışının normal karşılanacağı zamanı bekliyor, beklemek zorunda.

Aynı şey otomobil piyasası içinde geçerli.

Ne arabasını satan var, ne da araba almaya kalkan.

Orada da piyasanın geçerli rakamları, alım gücü oluşturacak zamanı beklemesi gerekiyor, beklemek zorunda.

O, gençlerin özellikle uğrak yeri olan kafeteryalarda da durum aynı vaziyette.

Bir bardak çaya 25 TL, bir fincan kahveye 100 TL, bir bardak suya 20 TL vermek hiç kimsenin aklına, mantığına ve kesesine uygun değil.

Kafeteryalar çok ama çok elzem olmadığı zamanlar haricinde oturulabilen yer olmaktan çıktı.

Kafeteryalar da o eski kalabalık müşteriyi bulabilmeleri için koydukları fiyatların geçerli kabul edilebilir hale gelmesini beklemek zorunda.

Lokantaların haline hiç değinmiyorum.

Beğenmediğiniz dememeyim, cebinizde yeterince para olmadığında yemek zorunda kaldığınız kuru fasulye, pilav, cacık 400 TL.

Yaz gelmişken diğer bir konuya da değineyim.

Tatil beldelerindeki oteller.

O ne fiyat öyle!

Tatil için 3,5 gün kalacağınız yere her şey dahil veya değil ödemeyi göze alacağınız bedel 50 bin TL’den başlıyor.

Birileri için 50 Bin TL ödenebilir rakam olarak gelebilir ve tatile gidebilir ama Türkiye’nin yüzde 90 için bu para ödenmeyen, ödenmesi göze alınamayan, alınsa bile içinden çıkması mümkün olmayan bir muhasebe işlemi.

Kimse fahiş fiyat uyguluyor iddiasında değilim, yanlış anlaşılmasın.

Herkes kendine göre gerçek gördüğü fiyatı uyguluyor.

Ama bir gerçek daha var ki, satmak, almak, ağırlamak, yedirmek, içirmek istediğiniz müşteriniz cebinde harcayacak, size verecek o kadar para yok.

Müşteri cebinde o kadar para olana kadar bekler, bekleyebilir, beklemek zorunda hissedebilir.

Önemli olan satmadan, almadan, ağırlamadan, yedirmeden, içirmeden sizlerin ayakta kalabilecek misiniz?

Kriz hepimizin krizi, sonuçları da hepimizi katlanmak zorundayız.

Krize üstüne kriz yaratanlara selam olsun!

Vessselam!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.