Tutku Çetiner Ural
GELECEĞİMİZ TEHLİKEDE..!
Bu yazımda geleceğimizin mimarları çocuklarımızdan bahsetmek istiyorum. Anne olmamın yanında, aile danışmanı olarak gözlemlediğim ve gelecek nesillerimiz için çok önemli olduğunu gördüğüm bilgileri sizlerle paylaşmak istiyorum.
Yeni teknoloji ve çağın getirdikleriyle sınırsız imkanlara sahip çocuklarımızın ilk yıllarından itibaren karşı karşıya kaldıkları tehlikelerin farkında mıyız merak ediyorum.
İlk olarak 3T’ten ve çocukların sağlık ve geleceklerinin nasıl tehlike altına sokulduğu konusunda farkındalık sağlayabilmek için, 3T’nin dengeli kullanımı önemsenmediğinde ortaya çıkabilecek sonuçlarından bahsedeceğim.
3T; bilindiği gibi teknoloji ile dünyamıza severek davet ettiğimiz televizyon, telefon ve tabletin baş harflerinden oluşuyor ve muhtemelen standart bir evde en az bir tane yer alıyor. Sağlıklı beslenme ve sağlıklı yaşam için dengede kullanılması gereken 3 beyaz (un, şeker, tuz) gibi, gelecek nesillerin zihin, beden ve ruh sağlığı da 3T’nin (televizyon, telefon, tablet) dengede kullanılmasına bağlı.
Teknolojinin yaşam biçimimiz olmaya başladığı yıllardan bu yana uzmanların ısrarla uyarılarını görmeyen, duymayan ya da önemsemeyen ve hiçe sayan aileler, son senelerde yana yakıla nöroloji uzmanlarının ve çocuk psikiyatristlerinin kapılarını aşındırıyorlar. Neden mi?
Çocuklarına isimleriyle seslendiklerinde karşılık vermedikleri için, çocukları uzun süre bir nesneye dalıp gittikleri için, göz teması kurmadıkları için, arkadaşlık ilişkileri kuramadıkları için, dikkat dağınıklığı yaşadıkları için, çok hızlı hareket ettikleri ve yerlerinde duramadıkları, komutlara karşılık vermedikleri ya da anormal davranışlar sergiledikleri için...
Yukarıda saydığım özellikler Otizm ve benzeri yaygın gelişimsel bozuklukların (Ygb) ve Dikkat eksikliği ve Hiperaktivite bozukluğunun (Dehb) önemli belirtilerinden bir kaç tanesidir. 3 yaştan sonraki dönemde tanısı koyulan Otizm artık 18 aydan itibaren fark edilebiliyor ve aileler bu konuda uyarılabiliyor. Ülkemizde maalesef 2 yaşa varmadan Dehb tanısı konulan çocuk sayısı da gün geçtikçe artıyor. Bu yaşlarda dahi ilaç tedavisi gören fazlaca çocuk olduğunu bilmek vicdanımı ve gelecek nesiller adına umudumu sızlatıyor. Reçete edilen metil fenidat yani merkezi sinir sistemini uyarıcı ilaçları (Ritalin, Concerta, Methylin ve diğerleri) yetişkin olarak bizler kullansak ülkemizde yasaklanması için elimizden geleni ardımıza koymayacağımızı düşünürken, tertemiz çocuklarımızı bu tip ilaçlara bağımlı kılıyoruz. Halüsinasyon, kalp çarpıntısı ve ölüme kadar giden yan etkileri mevcut olan ve bağımlılık yapan bu ilaçların son yıllarda belki de hiç olmadığı kadar reçetelenmesi artmış ve bu rahatsızlıklar ailelerin korkulu rüyası haline gelmiştir. Neredeyse doktorların ağrı kesici yazar gibi reçete ettiği ve Dehb tedavisinde sıkça kullanılan bu ilaçların yan etkilerini bilinçli bir şekilde öğrenen aileler kar ve zarar hesabı yapıyor. İlaçların çocuklarından götürdüklerinin, dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğunun verdiği zarardan daha fazla olduğunu fark eden ebeveynler, kesinlikle reçete edilen ilacı kullanmayı kabul etmezken, geriye kalan ve yarıdan fazla olan diğer kesim ise çözüm olarak gösterilen yolu sorgulamadan tercih ederek, bir uçurumdan çocuğunu kurtardığını sanırken aslında oldukça tehlikeli bir uçurumdan onu paraşütsüz ittiklerini fark edemiyorlar bile.
Bir de bilinçli seçim yaptığını sanarak üniversite sınavına hazırlanırken odaklanabilmek için içiyorum gibi sebeplerle metil fenidatları kullanan ve prefrontal korteksteki nöranların işlevlerini düzenleyerek yani beynin karar verme, dikkat, odaklanma ve bellek ile ilgili olan bölgesini uyararak, dikkatini bu uyuşturucu etkili bağımlılık yapan ilaçlarla sağladığını sandığı için bu yola başvuran gençler var. Sanıyorum ki, onların kaygı düzeyleri, üniversite sınavını geçemediklerinde yaşayacaklarına inandıkları olumsuzluklara fazlaca odaklandıklarından dolayı, ilaç kullandıktan sonra ileride olabilecekleri muhakeme edemeyecek kadar yüksek. Bu sebeple kendilerini, tehlikeli bir uçurumdan paraşütsüz atlamayı isteyecek kadar uyarıcılarla uyuşturduklarını fark edemiyorlar. Bu da ülkemizde ilaç kullanımının farklı bir boyutu.
Bir Ritalin kullanıcısı genç şunları söylüyordu: “Odaklanmam artıyor ama anlama kabiliyetim azalıyor. Duygularım baskılanıyor ve kendimi robot gibi hissediyorum.”
Başka bir kullanıcı çocuk ise, dürtüselliğini ve hiperaktivite bozukluğunu tedavi etmek amacıyla erken çocukluğundan bu yana Ritalin kullanıyor. “İlaçsız bir yaşamı düşünemiyorum. İlaç içmeyi unuttuğumda bazen kafam patlayacak gibi oluyor ve kalbim öyle çok çarpıyor ki kalp krizi geçirdiğimi zannediyorum. İlaç aldığımdaysa içimde olanın bitenin daha az farkındayım ve kurallara uyduğum söyleniyor ve böylece etrafımdakiler daha mutlu. Ben de öyle.”
Neden metil fenidatlardan bahsettiğimi ve 3T ile nasıl bir ilişkisi olduğunu yazımın ilerleyen kısmında öğreneceksiniz.
Aile hekimleri ve sağlık ocağı hemşireleri son yıllarda otizm ve yaygın gelişimsel bozukluklar konusunda bilinçlendirilmiştir. Sadece özel eğitimle tedavi edilebilen bu rahatsızlığın ülkemizde bu denli artış göstermesinde etken olan genetik faktörlerin yanı sıra önemli diğer etken olan çevresel faktörlerden en önemlisi ne biliyor musunuz? Yukarıda bahsettiğim 3T (televizyon, telefon, tablet) aşırı kullanımı.
Aileler saniyede yirmiden fazla kare görüntü ve ses sağlayan (fps - frame per second) 3 yaşa kadar bebekler için aşırı uyarıcı etkisi olan ve gelişimsel fonksiyonları olumsuz etkileyen televizyonun karşısına geçirerek çocuklarını avutmayı seçiyorlar. Elllerine tablet vererek susturuyorlar. Neden mi? Duyduğum sebepleri sıralıyorum:
- Hoşuna gidiyor, ilgisini çekiyor.
- Karşısında dalıp gidiyor, ben de rahat ediyorum.
- Başka türlü zapt edemiyorum.
- Ben izletmiyorum, büyükannesi/büyükbabası izletiyor.
- Öyle çok izlemiyor, bazen bakmıyor bile.
- İzlemeden yemek yemiyor.
- Sadece televizyon izlerken ya da tablet önündeyken yemek yiyor.
- Ne zararı olabilir ki, bütün çocuklarım televizyon karşısında büyüdü.
- Eşim yardımcı olmuyor, tek başıma başa çıkamıyorum. Başka çarem yok.
- İstesem de bırakmaz, kıyameti koparır.
- Tüm arkadaşlarında var, mahrum mu kalsın?
- Bizden görüyor, istiyor.
- Ucunu kaçırdık, durdur durdurabilirsen.
- Artık çok geç!
Hiç bir şey için geç değildir. Metil fenidatlar yani merkezi sinir sistemi uyarıcıları gibi, 3T için de ilk başta odaklanmaya yardımcı olduğu zannedilir. Sonra kullanımında aşırılıklar olabilir. Ardından onsuz odaklanamaz hale gelinir. Artık dikkati toplamak ve odaklanmak için şarttır. O olmadan yemek dahi yenemez. Bağımlılık yapan bir uyuşturucudan farkı kalmamıştır artık.
Televizyon, tablet ya da telefon olmadan bir gününü geçiremeyen çocuklar, gençler ve yetişkinler oldukça fazlayız öyle değil mi?
Bir kaç saniyeliğine düşünmenizi istiyorum, 3T’ten tamamen uzak olarak geçirdiğiniz bir gün hatırlıyor musunuz? Evet siz. Çocuğunuz değil, size soruyorum. Sadece bir gün. Tamamen televizyon, telefon ve tabletsiz bir günü yani 24 saati en son ne zaman geçirdiniz? Sanırım bunu hatırlayabilmek için ya 90’lı yıllara dönmemiz gerekecek, ya telefonumuzun bozulması ya da aklımızı başımıza getirecek kadar kötü bir durumla uğraşıyor olmamız gerekecek.
Aslında biliyor musunuz; az önce fark ettiğimiz durum zaten oldukça kötü. 3T’siz bir gün dahi geçiremeyen bizler şimdi çocuklarımızın derslerine odaklanmasını, televizyon izleme sürelerinin kısalmasını ve ellerinden tabletlerini bırakmasını istiyoruz. Bizimle kaliteli iletişim kurmalarını arzuluyoruz. Zihinlerinin, bedenlerinin ve ruhlarının sağlıkla dolu olduğu güzel bir yaşam sürmelerini hayal ediyoruz öyle değil mi?
Dijital çağın getirdiklerine ayak uyduralım derken kendini kaybeden ve sınırlarını çizemeyen insanlara döndüğümüzü fark edebildik mi merak ediyorum. Henüz kendi hayatımıza sınır çizemezken ve hedeflerimiz doğrultusunda disipline olamazken çocuklarımıza sınırlar belirlemeye kalkıyoruz. Her birimiz yoldan çıkmışken, bizi örnek alan çocuklarımızı yola sokmaya uğraşıyoruz. Ya da ebeveynleri olarak aynayı kendimize çevirmeden onlardan şikayet edip duruyoruz.
Kimisi bunu, çocuğu otizm ve benzeri yaygın gelişimsel bozukluk ya da dehb tanısı aldığında, kimi acı başka bir tecrübe edindiğinde, kimi psikoterapik ilaçlara bağımlı yaşadığında, kimi mutsuz ve sağlıksız olduğunu gördüğünde, kimisi de bilinçli düşündüğünde fark ediyor ve düzene sokuyor. Kimi ise önemsemiyor, hiçe saymaya devam ediyor.
Önemsemediğimiz 3T’nin dengesiz ve aşırı kullanımı ve ekran önünde geçirilen sürenin aşırıya kaçması hayatımızda nelere sebep olabiliyor son olarak onlara değinmek istiyorum:
- Düzensiz/ kötü beslenme
- Obezite
- Düzensiz/ kötü uyku
- Kaygı düzeyinin artması
- Enerjiyi dışa vuracak uygun fiziksel ortam azlığı
- Hareketsizlik
- Postür bozukluğu
- Çeşitli fizyolojik rahatsızlıklar
- Görme bozuklukları
- Kalitesiz iletişim
- Sosyalleşmede sorunlar
- Temas açlığı
- Başka hayatları kıskanma
- Kendi halinden memnuniyetsizlik
- Kendine güvensizlik
- Mutsuzluk, depresyon
- Kişilik bozuklukları
- Psikolojik rahatsızlıklar
- Alışveriş bağımlılığı
- Oyun bağımlılığı
- Yaşam kalitesinin azalması
- Farkındalıksız ve anlamsız yaşam
- Zaman yönetimi sorunları
- Stres ve öfke sorunları
- Aile içi çatışma ve kavgalar
- Boşanma
- İntihar
3T’nin aşırı kullanımıyla ortaya çıkabileceklerin ne denli fazla ve zararlı olduğunu fark etmişsinizdir. Lütfen bir başkasında ya da çocuğunuzda şikayet ettiğiniz şeyi önce kendinizde değiştirin. Göreceksiniz ki; siz o hususta davranışınızı değiştirdikten sonra şikayetleriniz azalacak. Çünkü insan karşısındakine bir aynadır.
Kendimiz ve geleceğin mimarları çocuklarımız için farkındalık sağlaması dileğiyle... Sorularınız için ve danışmak için mail gönderebilirsiniz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.