Banu Pirinçcioğlu
HAİN
Evcil hayvan sahiplendirme yaptığım için mecburen her sahiplendirme sitesine üyeyim. Mecburen diyorum çünkü durumdan çok da memnun olduğum söylenemez. Bahsettiğim sitelerde öyle beyin uçuran yazışmalar oluyor ki kendimi zor tutuyorum çıkmamak için. Çoğuna cevap yazıyorum ancak bazısı o kadar sinir bozan cehalete sahip ki ne yazsam anlamaz o yüzden susuyorum.
Bir tanesi şöyle yazmış;
Köpeğim kusuyor, iki gündür de yemek yemiyor. Ne olabilir fikri olan var mı?
Şimdi buna ne denir ki!
Birisi de altı yaşına gelmiş iki adet Van kedisini sahiplendirmek istiyor. Millet delirmiş tabii, saydırmış herkes. Neymiş efendim, çocukları olmuş kediler de ilgi bekliyormuş, artık olmuyormuş.
Yorum yapanlar, insan çocuğundan böyle kolay nasıl vazgeçer gibi şeyler yazmışlar. Vay efendim, şu hayvanlara çocuk diyormuşuz, onlar kediymiş köpekmiş, çocuk demeyelimmiş!
Niye adamın üstüne yürüyormuşuz, bu sayfanın amacı sahiplendirmekmiş.
Şimdi oradan devam edelim biz de.
Sayfaların amacı sahiplendirme evet. Terk edilmiş, bulunmuş hayvanları sahiplendirmek. Yıllarca evinizde baktığınız sonra da sıkıldığınız hayvanı sahiplendirmek değil. Oraya yazarsanız insanların gazabını da çekersiniz.
Çocuk meselesine gelince.
Biliyor musunuz, biz hayvanseverler bir kaç kategoriye ayrılırız.
Sokaktakini sevenler ama evine istemeyenler, sadece evindekini sevenler, evindekini sevenler ama koltuk kanepesine yaklaştırmayanlar, bahçesinde tutup ara sıra sevenler, uzaktan sevenler. Bunlar çoğunlukla karşılaştıklarımız.
Bir de evlat yerine koyanlar var. Kanından, canından bilenler. Kirpiğinin tanesine kıyamayanlar, ver desen canını vermekten çekinmeyecek olanlar.
Biz o kategorideyiz. Evlatlarımızdan ayırmayanlarız. Birbirimizi görür görmez tanırız. Bir tek gün bile üf demeyiz. Sıkılmayız, bıkmayız, ayak bağı demeyiz. Tüyü döküldü, yaşlandı eziyet oldu demeyiz, diyemeyiz. Çünkü bunlar bize dert gibi görünmez. Kanepelerimizde genelde ufak tefek çizikler, yırtıklar vardır. Ki bu normaldir. Çocuk büyüten bireyler gibiyiz. Tek farkımız bu çocukların hep çocuk kalmasıdır işte, o kadar.
Tatile de gidemiyorum, of yani ayak bağı bu hayvan bana demeyiz. O cümlenin anlamını bile bilmeyiz. İki gün tatil yapsak burnumuzdan gelir, çok özleriz. En iyisi ya gitmeyiz ya birlikte gideriz.
Evlat neyse hayvanlarımız da odur bizim için.
Bu nedenledir ki, terk edenlerle anlaşamayız. Onlarla empati kuramayız.
Yok alerji, yok çocuk bilmeyiz.
Taşınıyorum, evim küçük, taşındım ev sahibim istemedi, ülke değiştiriyorum oraya götüremem.
Bunlar en çok duyduklarım.
Dahası var.
Para yetiştiremiyorum, aşı yaptıracak param yok, gezdirmeye halim yok, evleniyorum eşim istemedi.
Yetmedi mi?
Tuvaletini hala öğrenmedi, uğraşamam, çok havlıyor komşular kızıyor, çok enerjik, çok mutsuz...
Biliyor musunuz mutsuz diye köpeği geri veren gördüm.
Eh şimdi bu bahanelerle arayanlara diyorum ki, o sizin ailenizin bireyi ama, ayrılınca çok üzülecek farkında mısınız? Mutsuz olacak, ağlayacak, sizin gelmenizi bekleyecek.
Alışır kardeşim, köpek bu cevabını alıyorum ve konuyu kapatıyorum.
Anlayışı bu olan birine ben ne anlatabilirim ki?
Ben evlat diyorum o köpek diyor.
Merhametsiz, sevgisiz, hain birisine ne diyebilirim ben?
Eğitim kurumu değiliz. Hayvan seviyoruz. Çok seviyoruz.
Sen de gel benim gibi sev diyemeyiz, sevgi öğretilen birşey de değildir üstelik. Seversin ya da sevmezsin. O duygu sende vardır veya yoktur.
Hiç acımadan, altı seneyi birlikte geçirdiği kediyi köpeği vermek istemek hainliktir. Eski bir eşyayı verir gibi. Kalbi atan, gözleri sana sevgiyle bakan ve seni çok seven bir canlıyı kapıya koymak hainliktir. Yumuşatamadım maalesef, durumun tam karşılığı bu, hainlik.
Sizler, kediniz, köpeğinizden eski eşyanızdan vazgeçer gibi vazgeçebilen sizler.
Sizi anlayamayız. Empati yapamayız.
Size acıyabiliriz, o kadar.
Ve eğer denk gelirsek, sizi çok sevmiş olan çocuğunuzu sizden kurtarıp, bizim gibi olan birisine yeniden sahiplendiririz.
Peşinizde ömür boyu size eşlik edecek olan iyi dileklerimizle birlikte...