Ali EYCE
İcra Takipçisinden Gazetecilik Oyunu!
Farklı zamanlarda, farklı nedenlerle çok yazdım. Mesleğimiz olan gazeteciliği kimlerin yaptığını, kimlerin yapması gerektiğini, kimlerin yapmaması gerektiğini, sonuçlarının sadece insanlar değil, toplum olarak, ülke olarak hepimizin katlanmak zorunda olduğumuzu.
Önceki gün cep telefonuma bir mesaj geldi.
Gazeteci-Yazar’dan!
İsmini buradan yazmayacağım.
İletişim Fakültesi okuyarak bu mesleğe giren Sürekli Basın Kartı sahibi gazeteci olarak, şahıslarla değil, sorunu yazdığımı anlamazsa diye.
Mesajın içeriğinde bir konuk daveti var.
Sonunda ise isim ve sıfat
Gazeteci-Yazar!
Mesajı gönderini ben Avukat sanıyordum.
Değilmiş!
Daha doğrusu Hukuk Fakültesini okumadığı için avukat olamamış.
Hukuktan kopmamış ama İcra Takip Elemanı olmuş.
İcra konusunda bir avukat kadar bilgiye sahip olduğuna eminim. Ama önünde, Avukatlık mesleğini yapmaması, Avukat ismini kullanmaması için engel olan bir yasa var.
Yasa diyor ki, Hukuk Fakültesini bitirmeyen, baroya kaydını yaptırıp, ruhsatını almayan hiç kimse Avukatlık yapamaz, ‘Avukatım’ diye sıfat kullanamaz.
Avukat olmadığını, olamadığını, icra takip elemanı olduğunu anlayınca İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü mezunu olup, olmadığını sordum.
O da yok.
Hangi fakülteyi okudun dedim
O da yok.
‘Lise mezunuyum’ dedi.
Bir ara ilkokul mezunlarına bile Sarı Basın Kartı verildiğini hatırlayarak basın kartı taşıyıp, taşımadığını sordum.
O da yok.
‘Uzun süredir yazıyorum’ dedi sadece.
‘Küçük yaşta aldım sazı elime’ türküsünün yöresel anlamından yola çıkıp, küçük yaşta yazmaya başladım, kendimi gazeteci ilan ettim versiyonu gibi.
Yasal olarak bir sakıncası var mı?
Yok!
İletişim Fakültesini kazanmak eskiden zordu, ama artık mesleğin yasal koruması olmaması, iş imkânlarının daralması nedeniyle şimdilerde kolayda.
Zor olan 4 yıl boyunca gazetecilik eğitimi almak.
Üniversite sınavlarına hazırlanacaksın, bilmem kaç puan alacaksın, İletişim Fakültesini kazanacaksın, 4 yıl boyuncu fakülte eğitimi alacaksın.
Bu kadar zora gerek da gerek yok.
Az yaz, çok konuş, çok yaz, az konuş ‘Gazeteciyim’ diye çık ortaya.
Kimse nasıl oldun, nerede oldun, niçin oldun demez, diyemez!
Böyle edinilen, türeyen gazeteciliğin sonuçlarına da, hem toplum olarak, hem de devlet olarak katlanıyoruz.
Yasalarla, kimler, nasıl gazeteci olur diyemediğimiz için, yeri geliyor ‘Bunu yapan gazetecilik olmaz’ diyoruz, yeri geliyor ‘Bunu yazan gazeteci olamaz’ diyoruz.
Demekle kalmıyor, o an yasa denen şey aklımıza geliyor, gazeteci etiketini bu kadar kolay alanların yazdıklarına, yaptıklarına karşı Türk Ceza Kanunu’nu çalıştırıyoruz.
Sonra da Dünya’da,
‘Türkiye’de özgürlük yok, gazeteciler cezaevlerinde’ diye damga yiyoruz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.