Nilgün Akyüz
İLİŞKİLERİMİZ
İçini boşalttığımız nice kavrama bir yeni kavram daha ekledik: ilişkilerimiz. Gündemimiz hızla değiştiği gibi ilişkilerimiz de hızla değişiyor ve dönüşüyor. Bir şeyleri nerede kaybettik de bu kadar içini boşalttık bu ilişkilerimizin? Ne oldu anlamlı ilişkilerimize? Büyük usta Yaşar Kemal in dediği gibi, ‘’O güzel insanlar o güzel atlara binip çekip gittiler mi? ‘’
Kaliteli bir ilişki nasıl olmalı, sorusu danışmalarım sırasında en çok karşılaştığım sorulardan biri. Ah diyorum elimizde bir reçete olsa da veriversek herkese. Güçlü Bazı bileşenlerinden bahsedebiliriz ancak, olmazsa olmazlarından. Ama unutmamamız gerekir ki, her ilişki kendi dinamiğini yaratır. İlişkilerimizi kendi deneyimlerimiz ve hayat görüşümüzle yoğurur, kendi desenlerinizle şekillendiririz. Ortaya çıkan bize özeldir. O yüzden de başkasında çok güzel görünen, sizin ilişkinizde güzel durmayabilir.
Peki, bileşenler dedik. İlk sırayı sadakata verelim. İlişkide partnerlerin birbirini tensel olarak aldatmaması değil sadece. Sağlam, güçlü içten bir bağlılıktan bahsediyoruz. Doğru düşünen, doğru konuşan, doğru davranış sergileyen bireylerin oluşturduğu bir sadakat anlayışından. Hayatımıza aldığımız insanın sadakat tanımında ne var diye bakmalıyız bence. Aynı taraftan bakıyorsanız çıkan sorunları halletmeniz çok daha kolay olacaktır.
İkinci bileşenin sorumluluk olduğunu söyleyebiliriz. Güzel bir ilişkide insanlar birbirinden sorumludur. Ne yaptığımız, nereye gittiğimizden bahseden bir sorumluluktan çok, daha mutlu ve huzurlu bir beraberlik yaşatma sorumluluğu diyebiliriz buna. Böyle bir algıyı ilişkinin içine oturtabildiğimizde insan olmanın gerekliliklerinden biri olan ‘’ mutluluk hakkı’’ nı da yakalamış oluruz.
Bunları yapabilmek de bizi saygıya götürür. Saygıyı hissetmediğiniz bir ilişkide sadakat ve sorumluluk zayıf kalmaya mahkumdur. Saygı duymadığınız bir insanın söylediği her söz batar, eylemleri rahatsız eder, yediği içtiği bile fazla gelir. Öncelikle öğrenmemiz gerekenlerden biridir kişiliğe saygı duymak. Birbirlerine olan saygılarını kaybetmiş olmalarına rağmen inatla adına ilişki dediğimiz bu boşluklu ilişkilendirmeleri devam ettirenlerle dolu etrafımız.
Ya kabul görme? Sizi siz olduğunuz için hatalarınızla, eksikliklerinizle, belki de başarısızlıklarınızla kabul eden biri. Çünkü Bir ilişkide kabul gördüğünüzü hissetmiyorsanız kendi varlığınızı ortaya koyamazsınız. Farkında olmadan yaptığınız her eylem, karşınızdakine kendinizi kabul ettirme mücadelesine dönüşüverir. Kaybettiğiniz her mücadele, sizi daha da hırslandırmaktan başka bir işe yaramaz. Tersine kazanan olmaktan ziyade kendinizden kaybeden olursunuz.
Sevgi bunun neresinde diye sorabiliriz şimdi kendimize. Sadece sevgi bir ilişkiyi kurtarmaya yetmiyor sevgili dostlar .İçi boş bir sevgi ilişkileri doyumlu yaşamamızı sağlamıyor maalesef. Romeo ve Juliet, Ferhat ile Şirin gibi idealize edilmiş aşklar çok gerilerde kaldı. Bu çağ, gereklilikleri de beraberinde getiriyor.
Bu yazıyı okuyan, kendi ilişkisini bunlar ışığında değerlendirenler olacaktır. Ancak kantarın eksik tartmaması için dönüp bu ilişkideki kendi benliğimizi de incelememiz gerekir. Carl Gustav Jung: ‘’Hayatta en acıklı şey insanın problemin kendinden kaynaklandığını görememesidir.’’ der. O yüzden biz ne kadar bunları verebiliyoruz bakmamız gerekir. Sadakat, saygı, sorumluluk, kabul görme beklediğimiz kadar verebilmeliyiz de.
İlişkiler bir terazi gibidir. Bir gözünde siz bir gözünde partneriniz. Ne eksik ne fazla tartmalıdır terazi. Kaliteli bir ilişki, alma verme dengesinin güzel sağlandığı, saydığımız unsurların da yer aldığı aynı zamanda kendi dinamiklerini oluşturabilmiş beraberliklerdir diyebiliriz o zaman. Herkese böyle nitelikli beraberlikler diliyorum sevgili okuyucular.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.