İyi ki varsınız!

Akşam saatlerinde Türkiye’nin değil dünyanın en merkez yerlerinden birisi olan İstanbul’dan televizyon kanallarında canlı olarak yayınlanan, en çok görünen eski adıyla Boğaz Köprüsü, şimdi adıyla 15 Temmuz Şehitler Köprüsü’ndeki tankları, askerleri ve boş köprüyü gördüğümde Darbeyi iliklerime kadar hissetmiştim. 

12 Eylül Askeri Darbesi’ni de yaşadım ama yaşım küçüktü. Sadece askerlerin oyun oynadığımız sokağa dahi inmemize izin vermediklerini, aldıkları talimatla sokak başlarında duruyor ve kimsenin evininin kapısından dışarı çıkmasına izin vermiyorlardı.

Misafirlikte, 15 dakika televizyona baktıktan sonra, İzmir’de de yolların kapatılması ihtimali üzerine çocukları ve eşimi alarak evimizin yolunu tuttuk.

Yolda giderken çok önemli bir şeye tanık olmadık. 

Eve girdiğimizde hemen televizyonun başına geçtik,  kaldığımız yerden o dehşet anlarını, Fettullahçı Terör

Örgütü’nün kalkışması olduğunu, askerleri, daha doğrusu Türk Silahlı Kuvvetlerinin içinde konuşlandırdığı askerlerini kullandığını anladık.

Türkiye’nin Cumhurbaşkanını, Türk Silahlı Kuvvetlerinin Başkomutanın nerede olduğunu, yaşayıp, yaşamadığını düşünmeye başladık.

Zira başın gittiği yerde, gövdenin can çekişmekten başka ne çaresi kalabilirdi ki!

‘Ölümüne, ölümüne’, ‘Meydanlara’ diyen sesiyle yaşadığını, Cumhurun başı, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin başı olarak görevini başında olduğunu, darbeyi bastırmaya çalıştığını duyduk.

Sokağa baktığımda herkes arabalarına binmiş, gecenin bir yarısı kornalarını çalarak, sivil olarak darbeye karşı sesli direniyordu.

İzmir’de Konak Meydanı’na doğru gidiyorlardı. İzmir’in en merkezi meydanını darbecilere karşı tutmaya çalışacaklardı.

Meydanı kaybeden, savaşı da kaybetmiş gibi.

Eşime, çocukların başında durmasını söyledim ve arabama atlayarak meydanı tutmaya, Konak Meydan

Muhaberesine doğru yola çıktım. 

Elim de ise sadece Türk Bayrağı.

Öldüremesek de,  ne için öldüğümüz belli olsun.

Yolda iki üç genç, el işareti yaptılar. Konu belli, düşman belli, yer belli diye durdum. Gençler, ‘Abi bizi de al Allah rızası için’ dediler.

Üç genci de aldım. Tek kişi çıktığım arabada dört kişi oldum. Bir birlik, bir güç olduk. 

Varyant’tan indiğimde arabayı koyacak yer bulamadım. Yolu ayıran yeşillerin üzerine arabayı bıraktım. Ben arabayı bıraktığımda gençler ‘Hakkını helal et abi’ diyerek, ellerindeki bayraklarla koşarak meydana yürüdüler.

Bir zaferin yürüyüşüydü.

Biraz o gençleri baktım arkalarından, sonra kafamı Varyant’taki Konak Tünellerine çevirdim. İnsanlar oluk oluk, yoldan aşağı yürüyerek geliyorlardı.  Her birisini elinde, irili, ufaklı Türk Bayrağı, her birisinin ağzında ‘Allah-u Ekber’ nidaları.

Konak Meydanına, koşarak değil, oradaki millet şuurunu, millet hareketini ve millet iradesini seyretmek için yavaş yavaş gittim.

Konak Meydanı’ndaki saat kulesinin önüne kalabalıktan varamadım. 

Durduğum yerde durdum. 

Aradan bir saat geçtikten sonra Konak Camii’nden yükselen ve gecenin karanlığına imanın gücünü yükleyen sela başladı.

O ana kadar sadece seyreden gözlerimden iki, üç, beş damla gözyaşı düştüm.

Sabaha karşı İstanbul ve Ankara merkezli darbenin başarılı direnişle bastırıldığını elimdeki cep telefonundan görünce, eve, çocuklarımın yanına döndüm.

Ne işim, ne de çocuklar uyamamıştı. Televizyondan olayları izlemeye devam ediyorlardı.

Sabahın ilk ışıklarıyla bağımsız Türkiye Cumhuriyeti’nin kurtulduğunu, darbenin bastırıldığını Cumhurun başı, Türk Silahlı Kuvvetlerinin Başkomutanı Recep Tayyip Erdoğan’dan açıklamasından duyduk.

Endişemizi bastıran derin bir nefes aldık, darbeyi böyle atlattık ve kaldığımız yerden yaşamaya devam ettik.

Bizim gibi yaşayamayan Şehitlerimize rahmet, bizim gibi sağlam olmayan gazilerimize uzun ömürler diliyorum.

İyi ki varsınız!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.