Arif ÇAYAN
Kalbimizin Kaldığı, Aklımızın Yandığı Topraklar
Dünyayı sarsan, Türkiye’yi yasa boğan, binlerce insanın hayatını kaybettiği, binlerce insanın yaralandığı ve milyonların var olan hayatlarının alt üst ettiği deprem bölgesindeydim.
Gazeteci arkadaşlarım gibi asrın afetini yerinde görebilmek, olmayan çok, olan az ne varsa onları öğrenebilmek için.
Şöyle düşünün, eşinizle, çoluğunuz, çocuğunuzla veya arkadaşlarınızla kısa bir turistik tatile karar verdiğiniz ve Kahramanmaraş, Hatay, Adıyaman, Gaziantep, Osmaniye, Malatya’ya, deprem bölgesindeki 11 ilden birine veya bir kaçına gitmeye karar verdiniz.
Evden çıkarken yaşadığınız başka şehirler, başka yaşantılar ve başka kültürleri görme heyecanınız o şehirlere yaklaştıkça artıyor ve o şehirlere girdiğinizde tavan yapıyor.
Şehirleri gezdikçe yaşadığınızı, yaşandığını ve Anadolu’nun her tarafının ayrı bir güzellik olduğunu düşünmeye başlarsınız.
Deprem bölgesine doğru giderken ve deprem bölgesinde olan, zarar gören, yıkılan hayatlar, biten hayatlar, değişen şehirlere doğru yola çıktığımızda da tam tersi hüzün, endişe ve korku içinde çıktık.
Her bir şehre girdiğimizde ve özellikle de Hatay’a, Antakya’ya, Adıyaman ve Kahramanmaraş’a girdiğinizde ise bu hüzün, endişe ve korku tavan yaptı.
Yıkılan, çöken her bir bina, dünyada neyin var olduğunu sorgulattı.
Sokakları, caddelerinden yıkımdan, ölümden ve biten hayatlardan kalanlar, dünyada neyin daha önemli olduğunu sorgulattı.
Elimi bir üşüdüğü için cebime attığımda elime gelen demir ve kağıt paralar, dünyada neyin daha değerli olduğunu sorgulattı.
Boydan boya yıkılan cadde üzerindeki o koca koca binaların yerle bir olduğunu görünce, dünyada neyin daha doğru olduğunu sorgulattı.
İliklerime kadar hissettiğim acılar içinde, insanların acılarını unuttuğunu, bir an önce unutmaya çalıştığını, yok olan şehirlerinin, yok olan hayatlarının, yok olanın farkında olmamak, acıyı daha da katlamamak için hiçbir şey yok olmamış gibi sokak tabiriyle, ruh gibi dolaştıklarını gördük.
Zor!
Gerçekten yaşayan, yaşamda kalan ve yaşadığını sanan bölge insanları için gerçekten zor bir sınav.
Hayatta kalan insanlar, yaşadıkları için yaşamak zorunda olduklarını, eksik hem de çok eksik bir şekilde yaşamaya devam edeceklerinin korkusu içindeler.
Günün ilk saatlerinde girdiğimiz Osmaniye’de İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer ve ekibiyle karşılaştık.
Başkan Soyer ve ekibi, depremin ilk gününden beri deprem bölgesinde insanlara destek olmak için canla başla çalışıyorlardı.
Her zaman neşeli, pozitif ve hayat dolu bakışını, duruşunu ve sözlerini bildiğim Başkan Soyer’i ilk defa bu kadar hüzün yüklü, bu kadar düşünce yüklü ve bu kadar mücadele yüklü gördüm.
İki İzmirli olarak, birçok İzmirli gibi acının ortasında Başkanımla birbirimizi bulduk ve güzel İzmir’imizi hem konuşarak, hem sessiz güzel İzmir’imizi düşündük.
Kalbimizin kaldığı, aklımızın yandığı topraklarda!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.