Kim kazandı kim kaybetti?

Kim kazandı kim kaybetti?

Ergün Yücesoy yazdı; Kim kazandı kim kaybetti?

Ne zamandır bu içerikte bir yazı yazıp yazmama hususunda tereddütlerim vardı. Nihayet enine boyuna düşünüp, haddimi aşmadan, saygı çerçevesinde böyle bir yazıyı yazmaya karar verdim. Aslında bu konuda ülkemizde yaşayan herkesin az ya da çok, iyi ya da kötü bir fikri, söyleyeceği birkaç sözü var olduğunu düşünüyorum. Saygı ve anlayış çerçevesinde söylenen, düşünülen her ne olursa olsun dinlenilmeyi hak etmeli bence. Yeter ki özünde saygı ve hoşgörü olsun.

Cumhuriyet tarihimiz boyunca ülkemizde sayısız seçim oldu. En sonuncusu olan 2023 Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekili seçimleri de yapıldı ve bitti. Milletvekilliği seçimi sonuçlandıktan sonra Cumhurbaşkanlığı seçimi için de halk tercihini yaptı. Her şeyden evvel vatanımıza ve milletimize hayırlı uğurlu olsun demek düşer bizlere. Seçim sonuçları her ne olursa olsun, Allah devletimize milletimize zeval vermesin. Vatanımız ve milletimiz için en güzeli ve en hayırlısı olsun. Hepimiz bu kutsal topraklar üzerinde yaşıyoruz. Klişe olacak belki ama konu vatan olunca, hepimiz aynı gemideyiz; hepimiz bu kutsal topraklarda yaşıyoruz. Yaptığımız tercihlerin, ülkemizin geleceği için ne kadar önemli olduğunun tartışılması bile yanlış. Seçimler, siyasi partiler ve parti liderleri için her ne kadar belli bir zaman dilimini ifade etse de bizim geleceğimiz için çok şeyler ifade ediyor. Kendimizi kaybederek, siyasi partiler ve liderlerini eleştirmek yerine vatanımızın ve milletimizin geleceği için beddua etmek ve kötü temennilerde bulunmak hiç de mantıklı bir davranış değildir. Seçmek ve seçilmek, her şeyden önce çok önemli bir vatandaşlık görevidir. Seçimlere katılmak, hakkımız olmakla birlikte hem geleceğimize hem de devletimize karşı en büyük sorumluluğumuzdur.

Neyse seçimler geldi geçti. Amacımın siyaset yapmak olmadığını belirtmiştim. Zaten siyaset yapmak haddime de değil. Katılırsınız katılmazsınız; demokratik bir ülkede yaşıyoruz. Demokrasi kavramının yeterince adil olup olmadığını sorgulayanlar da var elbet. Çobanla kendi oyunu eşdeğer görmeyenler bile var. Düşünce ve fikir hürriyetini kendime rehber edinip, herkese saygı duyuyorum.

Başta da belirttiğim gibi, seçimler geldi geçti. Bana göre seçimlerin öncesini ve sonrasını etraflıca değerlendirmek gerekir.

Seçim tarihi belli olduktan sonra siyasi parti liderleri başarılı olmak ve seçimi kazanmak adına, kendilerince değişik çareler aradılar. İlginç, gerçekleşmesi mümkün olacak ya da olmayacak manifestolar sundular. Olup olamayacak vaatlerde bulundular. Kimi inandı, kimisi de inanmadı ya da inanmak istemedi. En kötüsü de kırdılar döktüler. Kendilerince siyasetin gereklerini yerine getirdiler! Bu gibi durumlar, biz seçmenlerin de moralini bozdu. Hal böyle olunca seçmen de birbirini kırmaya, üzmeye başladı. Hatta seçmen, işi daha da ileriye götürüp, sosyal medyada, sokakta, düğünde, bayramda, cenazede her fırsatta birbirlerine karşı seviyesiz söylemlerde bulunup hakaret ettiler. Seçmen, seçilecek adaylardan daha fazla kaptırdı kendini seçime. Kardeşine, arkadaşına ve akrabasına küstü ve de küstürdü. Söylemleriyle ve davranışlarıyla iyileşmesi zor yaralar açtı en yakınlarının yüreğinde. Çevresinde kendisi gibi düşünmeyen kim var kim yok yaktı yıktı. Kendisi gibi düşünmeyeni yok saydı, sildi attı. Yeri geldi karşısındakini yetersiz görüp akıl hocalığı yapmaya kalktı ki en büyük saygısızlık bu bence. Bu davranış, açık ve net olarak kendini karşısındakinden üstün ya da akıllı görmektir; ukalalıktır dahası. Bu tür insanlar, demokrasiden ve fikir hürriyetinden dem vururken ukalalık yaptıklarını gözden kaçırdılar. Özetle bu süreçte bazı insanlar, evini ailesini yönetmekten acizken söylem ve davranışlarıyla, ülke yönetmenin yollarını en iyi kendisinin bildiğini ifade ettiler.

Anlamadan, dinlemeden, sorgulamadan, araştırmadan ve bilgi sahibi olmadan kulaktan dolma, ispata muhtaç yarım yamalak bilgilerle saldırdılar kendisi gibi düşünmeyenlere. Hani deriz ya “kardeşi kardeşe düşman etti bu seçimler.” Her şey geçti gitti. Cenazemize en yakınlarımız katılıyor. Düğünlerimizi birlikte yapıyoruz. Sadece çevremizdekilerle üzüntümüzü ve mutluluğumuzu paylaşıyoruz. Açıkçası uğrunda kavgalar ettiğimiz, kırıp döktüğümüz kimseleri göremiyoruz çevremizde.

Olayın şöyle de trajikomik tarafı var ki en önemlisi de bu bence. Yukarıda belirtmiş olduğum profile sahip insanlar, yaşadıkları yerlerdeki imkansızlıklar içinde debelenip dururken, ömründe bir defa bile uğramadığı şehirlerde yapılan hizmetleri göstererek yaşadığı yerin siyasetine yön vermeye çalışıyorlar. Desteklediği siyasi partilerin büyük şehirlerdeki hizmetleriyle övünüp duruyorlar. İşte şöyle yaptı. İşte böyle yaptı. Şunu getirdi; bunu götürdü vs. Elbette yapılsın. Yapılmalı da. Hem yapmak, iyileştirmek, güzelleştirmek ve ülkeyi daha ileriye götürmek seçenin görevi değil seçilenin görevidir zaten. Yapılan hizmetler, asla seçene lütuf değildir. Çünkü seçmen yapılması gerekenleri yapması için seçim yapıyor. Öğretmen, asker, doktor ve ya devlet bünyesindeki herhangi bir görevli, işinin tanımı doğrultusunda görevini yapmakla mükelleftir. Seçilenin görevi de hizmet etmektir. Öğretmen dersine girdiği için, doktor hastayı tedavi ettiği için ve ya asker nöbet tuttuğu için göklere çıkarılmıyor. Çünkü işinin tanımı bu. İşini yapmak zorunda. Ama hizmet etmeye aday olmuş kimselerin, görevlerini yarım yamalak yapmalarını bile lütuf olarak görüyoruz maalesef.

Hasılı yalnız bu günü değil, yarını da düşünmek zorundayız. Ülkemizin refahını, mutluluğunu, huzurunu, güven ortamını ve en önemlisi geleceğini hiçe sayıp, kin ve öfkemize yenik düşerek dövizin ve faizin yükselmesi için ellerimizi semaya açmamalıyız. Tabiki de düşüncelerimizi ifade etmeliyiz; fikirlerimizi söylemeliyiz. Doğruları söyleyip, yanlışları eleştirmeliyiz. Ama bunları yaparken kırıp dökmeden, kendimizi saygı çerçevesinde ifade etmeliyiz. Sağ duyulu olmalıyız. Her vatandaşın kendi fikrinin ve kendi siyasi görüşünün kendine göre doğru olduğunu unutmamalıyız. Kendimize saygı bekliyorsak, kendimiz gibi düşünmeyene de saygının zaruret olduğu gerçeğini asla unutmamalıyız.

Hem herkesin bildiği en büyük gerçeğin, “Herkes layık olduğu yerdedir ve layık olduğu şekilde yönetilir.” ifadesi ile bağdaştığını biliyoruz değil mi?

Ülkemde yaşayan herkesin ortak temennisi gibi, ben de tüm kalbimle milletimin, barış ve kardeşlik içinde olması, ülkemizin tez zamanda muasır medeniyetler seviyesine çıkmasını diliyorum.

Saygılarımla..

secim-sandik.jpg

Etiketler :
HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum