Aysel Ateş Abdullazade
Kitap yerine kepçe
Dünyada insan iki çeşitte, iki cinste yaratıldı. Her ne kadar bir-birinin aynı insanlar olmasa da, sonuçta cinsler bir-birine çok benzer. Beyinleri, yapıları ve fıtri olarak.
Erkekler ve kadınlar yüze çok yakın oranla bir-birinin aynı düşünür, aynı duruşu sergiler. Mesela, kadınlar daha duygusal olur, erkekler ise aksi, daha kaba ve daha özgür.
Entelektüellik insan yapısına doğuştan gelse de, sonrası kazanılma olarak genişleniyor. Yani insan nasıl bir ortamda, ailede, çevrede büyüyorsa, entelekti de o çerçevede büyür, genişler ve ya hiç büyümeden onu kürtaj yapar yaşadığı toplum. Kürtaj nedense bu dünyada hep kadınlara yapılır. Kadının canını koparırlar, yaşamını sahiplenirler, beynini durdururlar, sesini kısıtlarlar...
Peki, entelektüel kadınları toplumda tercih edecek, saygı duyacak ve bunların yanı sıra hayatına alıp taşıya bilecek erkekler var mıdır?
- Abi, kadının ne işi var dışarıda, otursun çocuğuna, kocasına baksın.
- Kadın yalnız başına çarşıya gider mi? Nerede bunun kocası?
- Kitap mı? Ne yapacaksın kitabı, akşama bol tereyağlı pilav yap.
- Ee, ne çalışması, otur oturduğun yerde.
- Kadın internete girmez, giriyorsa namussuzdur.
- Kavga ederken bana söylediğin o şeyleri okuduğun kitaplardan öğreniyorsun!
- Kızın üniversitede ne işi? Orta okul neyine yetmiyor.
Bunlar geçen asrın babalarının, kocalarının kadın hakkındaki düşünceleridir. Kadın okumaz, yalnız dışarıya çıkmaz, kız çocuğu üniversiteye gitmez, internete girmez ve.s. Oysa bu toplumun bilgili, kültürlü kadınlara ihtiyacı var. İyi bir öğretmene, iyi bir doktora, güzel bir mimara, avukata bu ülkede ihtiyaç duyuyoruz, duyacağız.
Gelelim erkeklerin entelektüel kadınları basitleştirme, hor görme kısmına.
Şöyle söyleyelim, bir kişiyi ve ya nesneni basit gibi algılamak, hor görmek tamamlanmamış bir psikolojiye sahip olmanın göstergesidir. Erkeklerin çoğu okumuş, bilgili, kültürlü, sözünü ve hakkını bilen, hukuklarını talep eden kadınlarla birliktelikten korkar. Çünkü bu gibi kadınları taşımak onlara ağır gelir.
Bir yazım vardı: “okumuş kadın 1:0 önde olan kadındır”. Evet, bu kadınlar hayata ve ilişkiye zaten bir adım önde başlar. Sen gerideki adımınla onu geçeçeğini değil de, ona yetişe bileceğine inanmadığın için bu ilişkiden, evlilikten korkarsın, sevgili erkek!
Senin zihniyetin sahip olmaktan öteye geçmiyor çünkü. Sahiplenmek güzel bir duygudur, fakat karşıdakini köleye çevirmek düşüncesine kapılana kadar.
Sen entelektüel kadını taşıya bileceğinden emin değilsin. Bu yüzden korkularına esir düşerek ondan uzaktasın.
Bazen de aksi olur. Entelektüel bir kadını esir eden erkekler vardır. Kadın sever, evlenir, lakin bir süre sonra kısıtlamalara, kafese konulmaya maruz kalır. Dışarı çıkmamalar, izin vermemeler, yalnız hiç bir şeye karar verememe dahil olur birlikteliğe ve o birliktelik ölmeye başlar.
Basitlik erkeklerin sevdiği bir nesne mi, yoksa onlar özgüvensizlikten mi bu durumu yaşıyorlar, toplum olarak çözmüş değiliz. Bence, entelektüelite erkeklere bir az zor bulaşmış bir şey. Yoksa bu kadar korkmazdılar entelektüel kadınlardan. Ya da bu korku bildiğimiz özgüvensizlik. Acaba, her hangi bir konuda ben geride kalır mıyım, o benden daha iyi bilir gibi düşüncelere kapılmaktır bu korkunun nedeni. İyi ya, bir de aksini düşünsen. Sen ondan öğreneceksin, onun düşüncelerinden besinleneceksin, nesi kötü bunun?
Mesela, balkan müzikleri dinlesen onunla birlikte, rusçanı geliştirsen, çevre sorunları üzerine sohbetine fikirlerini ekleyince kendini keşf etsen, güncel politikadan konuyu psikolojiye taşıdığında kendi psikolojini çözmeye başlasan olmaz mı yani?
“Hayır, olmaz! Ben bir erkeğim ve bir erkek bir kadından geride olduğunu, kadının ondan üstün zekaya, entelektüel kapasiteye sahip olduğunu kabul edemez. Etmemeli! Her daim erkek bir tık öndedir, bunu kimse değişemez. Ben bir kadından hiç bir şey öğrenmem. Çünki o bir kadın ve ben bir erkeğim!”
Kadın kitap isterse, ona kepçe; kağıt ve kalem istediğinde ona kazan ve bir sürü bulaşık gösteren adamlar vardır bu toplumda. İşte burada başlar enteleküel kadının hayal kırıklığı. Küçük görülür,dışlanır yaşadığı ortamdan. İsteklerine güler, düşüncelerile dalga geçer böyle adamlar. Ve o kadının beyin ölümü gerçekleşir, hayatla bağı kesilir. Yazma yeteneği olup da yazamamak öldürür entelektüel kadını. İstediği kitabı alamamak, okuma zamanını yemeğe, bulaşığa devr etmek öldürür entelektüel kadını. Ve anlaşılmamak mahv eder tüm kadınları...
Dostoyevski’nin “suç ve ceza”sını, Gabriel Garcia Marquez’in “yüzyıllık yalnızlık” eserini, Tolstoy edebiyatını kiminle paylaşmasını bilemeyen kadındır entelektüel kadın.
İçinizdeki ışığı kimseye ödünç vermeyin, kimsenin o ışığa parmak tıkmasına göz yummayın. Unutma, entelektüel kadın, sen değerlisin, sen toplum için bir ışıksın, sen geleceksin, sen toplumun gerçek bir toplum olmasını sağlayan en ümde üyesisin ve siz tüm kadınlar, entelektüel olmak için zamanın geçtiğini düşünmeyin, her zaman kendinizi eğitmek, öğrenmek için çabalayın, bunu iyi bir gelecek yetiştirmek adına yapın, annelik adına yapın!
Sevgili erkekler, kadınlarınızı kısıtlamak yerine onlarla gurur duyun ve onların ağırlığını taşıya bilecek omuza sahip olun!