Avukat Yusuf Akın
MOR PAPATYALARIN DANSI…
“Mis Kokulu Çocuklara”
Cebindeki tüm geçmişi sağ elinin gürgen sertliğinde ve ok gibi nizami uzanan, mora çalan parmaklarıyla bir köstebek içgüdüsü ile masaya boşaltıverdi.
Ben, karşısında hasır iskemlede mavi buz kesmiş bir otoban duyarsızlığında tüm ruhumu giriş ve çıkışlara kapatmış halde oturuyordum.
Masada bulunan Ortadoğu insanı gibi yıpranmış Amerikan servislerinin üstüne samani, yıpranmış bir zarf içerisinde, zarfın açık ağzının müsaade etmiş olduğu kadar gördüğüm kısmıyla bir yazı bıraktı.
Bu bir mahkûmiyet ilamıydı.
Dünya çocukları adına hareket ettiği iddiasıyla;
“Bütün Acıya Bulanmış Çocuklar Adına; Biz Çocuklar” yazıyordu.
Devamını görmek adına içimi kaplayan korku ve heyecanla gözlerimi en keskin haline getirdim.
Gözüne acı bir ışık tutulmuş ve avcı karşısında savunmasız kalmış tavşan gibi tedirgindim.
Yüzündeki kırışıklıkların susuz kalmış göl tabanı gibi çatladığı mor papatyalı muhatabım;
Samani zarfa dikkat kesilmemi bir fırsat bilerek zarfı, kamaşmış gözlerime hiç aldırmadan, avcının feneri tavşana yaklaştırdığı gibi önüme doğru itti.
Anlamlandıramadığım bir ürkeklik oluştu.
Ellerim titriyordu.
Zarfın içinde ne acıların hapsedildiğine dair bir sürü duyumsal ve görsel tanıklık etmiştim.
Ama ilk defa mahkûm edildiğime dair bir yazıyla karşılaşıyordum.
Bütün insanlık diyordu ilam;
Siz, diyordu.
Eli olanlar, diyordu.
Gözü görenler, diyordu.
Kalbi olanlar, diyordu.
İmanlılar ve imansızlar, diyordu.
Kalbi olanlar, diyordu.
Vicdanını öldürmeyenler, diyordu.
Merhamet duyguları veremleşmemişler, diyordu.
Adalet duyguları kanserleşmeyenler, diyordu.
Mahkûmsunuz.
İlelebet rahat olmayacaksınız.
Biz çocuklar bu acılara maruz kalırken, sizler çocukların neler çektiğini hiç düşündünüz mü?
Hiç, elleriniz soğuk bedene dönüşmüş annelerinize, kardeşlerinize, babalarınıza, arkadaşlarınıza dokundu mu?
Diyordu.
Masaya çakıldım, kaldım, ellerim tonlarca ağırlığının üstüne bindiği madenci eli gibi kararmıştı. Zorla dirseklerimi manivela yaparak ellerimi yüzüme götürdüm. Gözlerimi kapattım. Muhatabım hasır iskemlesine çöktü ve şöyle dedi.
“Tanık olduğum acıları kaldıramıyorum…
Paylaşalım…
Ve Mor Papatyaların Dansını tekrar yapalım…
Müzik başlasın dedi…
Ve BARIŞ’’ı açtık…
BARIŞ’ı çağırdık…
Barış MANÇO seslendi.
“Simsiyah gecenin koynundayım yapayalnız…
Uzaklarda bir yerlerde güneşler doğuyor…
Görüyorum DÖNENCE…”
Yusuf AKIN-25.02.2020/İZMİR
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.