Ali EYCE
NE YAŞIYOR, YAŞAMAK İSTİYORSAK, ONU İZLİYORUZ!
Sanatçı toplumun aynasıdır.
Doğru bir cümle mi?
Gerçekten sanatçı toplumun aynası mı, toplum sanatçının aynadaki yansıması mı?
Hiçbir sanatçının, sokakta gezerken gördüğü her hangi bir insana özenerek giyindiğini görmedim.
Hiçbir sanatçının, sokakta kafasına göre şarkılar, türküler söyleyeni dinleyip, onun söylediklerini taklit ettiğini görmedim.
Hiçbir sanatçının, başka insanların ilişkilerini takip edip, ben de onlar gibi olayım diyerek yaşantısını değiştirdiğini görmedim.
Hiçbir sanatçının, gördüğü şeyi taklit edip, gördüğü şeyin sanatsal veya değil şekline girmek için çabaladığını görmedim.
Hiçbir sanatçının, çevresindeki güzel örnekleri alıp, onlar gibi yaşamak için yaşantısına dikkat ettiğini de görmedim.
Bakın televizyonlardaki dizilere.
‘Yasak Elma’, ‘Sadakatsiz’, ‘Evlilik Hakkın Her Şey’ vs gibi insan ilişkilerinin allak bulmak olduğu, yasak aşk, yalan ve dolan üzerine entrikaların dolu olduğu dizilere, izleyici rekorları kırıyorlar.
O dizi senaryosunu yazan acaba gece yarısı oturup, aklına gelen, hayal ettiği hayatları mı yazdı?
O dizi de oynayan oyuncu, kendi hayatını, yaşadıklarını anlattığı için mi dizi de oynamayı tercih etti?
Toplum olarak ne yaşıyorsak, sanat olarak da onu görüyoruz karşımızda ve bizim içinde olduğumuz veya kıyısından seyrettiğimiz hayatlar bunlar.
Dizi haline gelmemiş, gelme ihtimali yüksek hayatlar ise televizyonlarda yine izlemi rekorları kıran Türk usulü reality türündeki programlarında.
Bunlar yıllar önce Aile Mahkemesi hakimi dostumla bir bardak çay molasında sohbet ediyorduk.
O yıllarda yaptığım ve Sabah, Takvim, Yeni Asır Gazeteleri’ne manşetten giren bir haberim üzerine geldi sohbet.
Haberimde, Türkiye’de en çok boşanmanın İzmir’de olduğunu boşanma rekorları kırıldığını yazmıştım ki, her yıl aynı rekor yenilerek devam ediyor.
Hakim dostum, haberin doğruluğunu sorduğunda ise Adalet Bakanlığı’nın her yıl yayınlanan istatistik verilerinin kaynak olarak göstermek yetti.
Derken, konuyu bir başka boyuta taşıdım yıllar önce ve hakim dostumla sessizlik içinde kalıp, düşünce içine dalıp, beş dakika birbirimizin yüzüne baktık, bakmak zorunda kaldık.
Dedim ki, ‘Hâkim bey, yılda 10 bin çift boşanıyor. Bu demektir ki, her yıl 10 bin kadın ve erkek eşsiz yani dul kalıyor. Peki, bunlar bir daha evlilik yapıyorlar mı, illa ki. Bu demek oluyor ki, ama tamamı, ama yarısı ama çeyreği, birileri birilerinin eski eşiyle evleniyor, bilmeden toplumda eşler eşlerini değiştiriyorlar.”
O sessizlik üzerine bir başka soruyu do sorup hakim dostumun baktığı boşanma davası dosyalarıyla baş başa bıraktım.
‘Bir de bu evliliklerin her birinden, annesi bir, babası ayrı, babası bir, annesi ayrı çocukların varlıklarını düşünün. Kimin babası, kimin anasının, kimin anası, kimin babasının eşi’
Bunu yıllar önce söylediğimde henüz yukarıda saydığım malum diziler henüz televizyonlarda yoktu.
Çünkü toplumda bu hayatlar o zamanlarda yeni yeni oluşuyordu.
Sonuç şu ki dikkat!
Ne yaşadığınızı, yaşamak istediğinizi kimse bilmez ama ne izlediğiniz size ele veriyor!
Pazar keyfinizi daim olsun.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.