Banu Pirinçcioğlu

Banu Pirinçcioğlu

Normal

Bütün derdimiz, sorunlarımız bitti, sırada normalleşme tartışmamız var.

Normalleşelim mi, normalleşmeyelim mi?

Yeni mevzumuz bu. O normalleşti, öteki normalleşmedi, beriki hiç normal değil,

Normalin ne olduğuna bağlı. Hatta size neyin normal geldiğine bağlı bu.

Deprem sabahı şokla uyanıp bütün günü şokla geçirdim. Eşim dostumla tek konumuz depremdi. 12 saat boyunca her yerden haber takip ettim. Tüm paylaşımlarım depremle ilgiliydi. Çünkü yardım edebilirim gibi bir düşüncem vardı. Belki birine ulaşır paylaşımım, belki bir kişiye bile olsa yardım edebilirim.

Sonraki günlerimde aynen böyle geçti. Televizyonun kumandası hiç kullanılmadı. Kanal hep habere ayarlıydı. Başka bir şey izlemek aklıma bile gelmedi. On günüm böyle geçti. Çok ağladım, çok kızdım. Benden farklı davranan pek kimse yoktu etrafımda. Olsaydı da notunu verir geçerdim. Zorla güzellik olmaz.

Zamanın iyileştirici sihirli gücü bir yandan çalışıyordu elbette.

İlk gün hissettiğimiz acı, çaresizlik ve üzüntü doğal olarak azalıyordu. Bitmiyordu ama hafifliyordu.

Pek tabii ki normal olarak bir çoğumuz bu süreci böyle yaşadık.

Hepimiz evlerimize kapanıp ağladık, üzüldük. Hiç tanımadığımız insanların acısını hissedip acı çektik. Uykumuz kaçtı. Keyfimiz, iştahımız kaçtı.

Şahsım adına, çevremde tanıdığım hiç kimse farklı hissetmedi. Herkesin tek merkezi tek gündemi depremdi.

Hiçbir tanıdığım eğlence, yeme içme fotoğrafı paylaşmadı.

Peki paylaşsaydı ne olurdu? Duyarsız olup büyük ayıp mı etmiş olurdu?

Soruyorum şimdi, hissetmediği acıyı hissediyor gibi yapmak daha sahtekarca olmaz mıydı?

Birisine zorla acı çek, üzül, ağla diyebilir miyiz? Zaten hissetmiyorsa hissetmiyordur.

Katılmıyorsan, kızıyorsan kesersin ilişkini, çıkarırsın hayatından.

Ve ayrıca, herkesin acı eşiği başkadır.

Örneğin ben annemi kaybettikten sonra bir sene boyunca kendime gelemedim ama annesini kaybeden başka bir arkadaşım ikinci ay hayatına rahatlıkla devam edebilmişti. Bu onun annesini benim sevdiğimden daha az sevdiğini göstermez. Acının şekli değişir.

Şimdi 30 günün sonunda içtiği kahvenin fotoğrafını paylaşana Bergüzar Korel kızmış. Kızdığı ünlü kişiler tabii. Yapmayın diyor, sizin paylaşımınızı gören bir depemzede üzülmez mi diyor. Haklı.

Ama şu da var, hayatın döngüsü içerisinde acı çeken birileri hep var. Ve bu insanlar ünlüleri takip ediyor. Evladını kaybetmiş anneler var, hastane odasında olanlar var. Bu durumda sizin ışıltılı ve eğlenceli hayatınızın paylaşımı onları üzmez mi?

Gelelim bu fikre karşı çıkan Didem Uzel hanımefendinin fikrine.

O da diyor ki, bu işten ekmek tiyen insanlar var. Influencer koyduğu kahveden, yok cilt bakımı kreminden para kazanıyor ve doğal gazını, elektriğini ödüyormuş.

Katılamıyorum.

Birincisi "influencer" bir meslek değil. Bütün geçimini koyduğu fotoğraftan sağlayan insan bunun olabileceğini düşünecekti.

Meslek diye bunu yapıyorsan insanların acı zamanlarında da bir zahmet mola vermeyi bileceksin.

Ayrıca influencer kişilerin doğalgaz, elektrik faturası gibi minik paraların derdinde olduğunu pek sanmıyorum. Onların kaybedeceği rakam daha çok Paris seyahati düzeyinde. O yüzden aç kalmazlar, endişe etmeyiniz.

Dün bir kanal dizi koydu yayına. Her kafadan eleştiriler, ama çok erken, ama çok ayıp.

Dansöz çıkarmışlar gibi davranmak, bence komik. Hem bir şey izleyip hem de üzülebilir insanlar. Bir iki saat bir şey izlediği için duyarsız sayamayız kimseyi değil mi?

Tüm psikologların, uzmanların söylediği tek bir şey var. Acıyı konuşmanın acıyı taze tuttuğu bir gerçek.

Film izlemek, dizi izlemek veya kafanızı dağıtacak bir müzik dinlemek normaldir. Bunda suçlanacak, suçlu hissedecek bir şey yok.

Kim ne kadar üzgünse üzgün ve kim üzgün değilse bu onun sorunu.

Bırakın insanları dikizlemeyi. Kim nasıl üzülmüş, nasıl tepki vermiş, vermemiş. Herkesin hesabı kendine.

Falanca kınamış, filanca kınamamış gibi şeylere de takılmayın. Kınama dediğiniz şey iki satır alt tarafı. Samimiyet içermedikten sonra kınamış veya kınamamış benim için çok da mesele değil.

Kınama yapmamış ama dünya kadar yardım yapmış insan var.

Özetle, içten gelerek yapılmış ve yapılan her şeye varım. Yeter ki sahte olmasın gözyaşınız.

Önceki ve Sonraki Yazılar