Tuğba Topal
Olmamak ya da olamamak
"İnsana özgü bir yeteneksizliktir yaşayamamak. Yoksa hangi balık boğmuş kendini, hangi serçe atlamış camdan?” diyor Fyodor Dostoyevski
O kadar çok konuşuyor ki insanoğlu artık konuşmaktan, ne konuştuğunu anlayamıyor ve anlamlandıramıyoruz. Aynı sıkıntıları, aynı dertleri taşıdıkça sırtında, her yeni günü bir öncesiyle kopyala yapıştır yaparak geçiriyoruz günleri.
Hep yanlıştan korkuttular bizi. "Onu yapma yanlış. Şuraya gitme yanlış..." Hayal kurarken bile sınırlarımızı çizdiler. Oysa yanlış yapmaktan çok, olduğu yerde kalmakta hayatı susuzluktan kuruyan bir çiçeğe benzetirdi bunu göremediler. Zamanla duygularımızı da zihnimiz gibi hantallaștırdılar. Hayatlarımızda yeni olan hiçbir şeye yer bırakmadılar. Zamanla çoğalan kelimelere, azalan anlamlar eşlik etti. Aynı cümleler farklı kelimeler ama yine değişmeyen sonuçlar. Hayat aslında bizim baktığımız penceredeki gibi renksiz ve kokusuz değil. Sıkıştığımız oda kadar dar ve havasız değil.
"Olmamak yada olamamak arasında kalıp, olmayı denemeye bile cesaret edemedim" dedi ihtiyar içini çekerek. "Hiçbir yere gidemedim, yanlışı göze alamadım, içimde büyütülen korkular yüzünden farklı renklere göz atamadım. Hayat akıp giderken ben hep aynı dertlerin dertlisi oldum."
Heybemizde biriktirdiğimiz kelimeler kadar hayata dair renk, koku ve nefes alma alanı da eklemeli ve çoğaltmalıyız. Hapsolduğumuz yere yüreğimizdeki dertleri bırakıp, oradan kurtulmalıyız. Her yeni doğan günü bir öncekiyle aynı karşılamak yerine, geçmişin topunu geçmişte bırakıp geleceğe bakmalıyız.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.