Ali EYCE
Özendiğiniz hayatı yaşıyorum!
Sabahları erkenden kalkıyor. Erken dediğim 8 veya 9 değil, 4’te, 5’te...
Atlıyor kamyonetine, akşamdan yüklediği tahta tezgâhlar ve içinde sebze, meyve dolu kasalarla günün adına göre, semtin adına göre nerede kuruluyorsa o pazaryerinin yolunu tutuyor.
Memurlar henüz yatağında uyuyorken, işçiler henüz fabrikalarına ulaşmamışken, öğrenciler henüz servislerine binmemişken, gidiyor.
Vardığı yerde, kamyonette yüklü tahtaları indirip, kasalarla desteklediği tahtalarla kendisine düzgün duran bir tezgâh yapım işine giriyor.
Sonra meyve ise meyve, sebze ise sebze dolu kasaları taşıyor, yaptığı tahta tezgâhın yanına. Onları tezgâha boşaltıyor. Sonra başlıyor, onlardan koca bir dağ, güzel görünen bir vadi, iyi görünen bir ürün sergisi yapmaya.
Meyve ise, her birini ayrı ayrı siliyor elindeki bezle. Albenisi artsın diye. Sebze ise, sıralıyor saman koçanı gibi, üzerlerine su döküyor, yeşili daha yeşil görünsün diye.
Sonra, ‘Ya nasip’ diyor, önüne para kesesini bağlıyor. İlk müşterisine sessizce sonradan gelenlere daha yüksek sesle bağırarak, ‘En iyisi burada’, ‘En tazesi burada’, ‘Bu fiyata bu mal, ben olsam kaçırmam’ diye sesleniyor, uzaktan gelen müşterinin dikkatini çekmek için.
Çoğu zaman kâğıt para alıyor, çoğu zaman üstüne demir para veriyor. Her bir kuruşunu, her bir lirasını hak ettiğini, nasibi olduğunu, emeğinin karşılığı olduğunu, sabah kalktığında beri biliyor.
Akşamın karanlığına kadar, pazara gelen sayısı azalana kadar böyle geçiriyor koca gün. Arada içtiği bir bardak çay, ekmek arasına koyduğu bir dilim peynir dışında keyif veren hiçbir şey olmuyor hayatının içinde.
Sonra, o gün, onun için bitiyor.
Diğer güne herkesten önce giriyor. Günün adı değişiyor, semtin adı değişiyor, pazarın yeri değişiyor.
Tek değişmeyen çalışmak.
Topluyor önce tezgâhta kalan ürünleri kasalara, sonra kasaların üzerinde duran tezgâhı kamyonete.
Rızkını aldığı ve koyduğu para kesesinin ise belinden hiç çıkarmadan evinin yolunu tutuyor.
Ama evine gidemiyor.
Yarın çıkacağı pazarda ne satabileceğini öğrenmek ve almak için Hal’e gidiyor. Boşalan kasalarını veriyor ve fiyatını uygun gördüğü, ürününü düzgün gördüğü meyve veya sebzeden yükleniyor yeniden.
Yeni yüküyle evine varabiliyor. Yükleri indirmeden girdiği evde bir tabak sıcak yemek, bir bardak sıcak çay içiyor. Çayını içerken, belindeki para kesesini çözüyor. Bütün paraları yere saçıyor. Kâğıtları ayrı, demirleri ayrı istifliyor. Kazancını hesaplıyor, anaparasını, sermayesini köşeye ayırıyor. Bir parça günü değerlendirirken, ne kazandığından çok pazarda insanların neyi çok aldığını düşünüyor.
Pazar hedefini düşlerken, olduğu yerden kalkabilirse yatakta, kalmazsa oturduğu yerde uyuya kalıyor.
Sabah aynı saatte uyanmak üzere, yorgunluğun içinde kayboluyor.
Kalktığında, yeni yüklü kamyonetiyle bir başka pazaryerine, başka insanlarla karşılaşmak için herkes uykusuna devam ederken yola düşüyor.
Kamyonetin arkasında da şu cümle yazıyor.
‘Özendiğiniz hayatı yaşıyorum’
İnsana Dair:
Uğraş, didin, düşün, ara, bul. Koş, atıl, bağır! Durmak zamanı geçti çalışmak zamanıdır.
Tevfik Fikret
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.