Ali EYCE
SABAH HÜZÜN! AKŞAM NEŞE!
Farkında mısınız ne garip hale geldik.
Psikolojimizden vazgeçtik, beyin dengelerimiz, duygu rençperlerimiz bile iyice şaşırdı.
Ne güldüğümüz saatler belli, ne ağladığımız saatler.
Eskiden de bir günü, tam olarak neşe içinde geçirmek, eskiden bir günü tam olarak üzüntü içinde geçirmek.
Ne güldüğümüz anların süresi belli, ne de ağladığımız anların.
Hepsinin nedeni ise maalesef ki, sosyal medya denilen o derin dehliz.
Farkında olmadan birbirimizin dengelerini alt üst ettiğimiz derin dehliz.
Sabah kalkıyorsunuz, gün güzel, güneş güzel, içinizde pozitif bir enerjiyle kendinizi güne hazırlıyorsunuz, bir yudum kahveyi de içip keyfi tam yapayım derken, sosyal medya üzerinden tanıdığınız veya tanımadığımız birilerine hayatını kaybettiğini okuyorsunuz, fotoğraflarını görüyorsunuz. O da yetmezmiş gibi birilerini şifa aradığını, kan aradığını, can aradığını, dua aradığını görüyorsunuz orada bütün o pozitif enerjinizi gidiyor.
‘Başkası ağlarken, gülmek olmaz’ düşüncesiyle de gitmek zorunda.
Derken gün bitiyor, hüzünlü şekilde geçen saatler içinde birileri bir yerlere davet ediyor. Kalkıp gitmemek olmaz, davete icap etmemek olmaz. Vur patlasın, çal oynasın, muhabbet delicesine, keyif tonlarcasına.
‘Başkası eğlenirken, neşenin içine etmek olmaz’ düşüncesiyle de gitmek zorundasınız, ortama uyum sağlamak zorundasınız.
Taşıyamadığınız pozitif enerjiyi, taşımak zorunda olduğunuzu bir enerji haline getirip alıyorsunuz.
Yani, ne ağladığınız anların kıymeti kalıyor, ne de güldüğünüz anların.
Hepsi bir dönemin pembe dizileri gibi gelip, geçiyor.
O pembe dizinin içinde ne kadar gerçek olduğunuzu düşünmek ise gecenin bir yarısı sizin en büyük ruhsal, akılsal sorununuz oluyor.
Bilim adamları, psikologlar ne düşünür, nasıl bir çözüm üretirler bilemem. Belki de bundandır ki yaşam koçları, dağ yolcuları, deniz tutkunlarının sayısı arttı.
İnsandan kaçan, daha doğrusu insanların paylaşımından kaçan insan sayısı bir hayli arttı.
İnsanoğlu olarak yalnız kalmamaya her zamankinden daha çok ihtiyacımız olduğu gerçekliği de belki bu yüzdendir.
Kendimizi dinleyemediğimizden, kendimizi doğal olarak üzemediğimizden, doğal olarak sevindiremediğimizden.
Üzüntümüzün yarım veya yapay kalmasından, sevincimizi yarım veya yapay kalmasından.
İşin uzmanlarından, bilim adamlarında da bu anlamda ilk uyarı geliyor zaten, ‘Sosyal medyayı’ çok takip edenlerden olmayın, her dakika orada kim ne yapıyor diye bakmayın, kendinize ait hayatı yaşayın’
Bu dünyaya bir daha gelmeyeceğimize göre, bu hayatı bir daha yaşamayacağımıza göre haklılar!
Başkasınınkini değil kendinize ait hayatı yaşayın!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.