Banu Pirinçcioğlu

Banu Pirinçcioğlu

SAĞLIK 2022

Kim demişti sağlık sistemi Türkiye'de on numara diye? Lütfen buna inanan kim varsa, kim sağlık sistemini iyi zannediyorsa gelsin konuşalım.

Talihsiz bir kaza sonucu beş saatimizi geçirmek zorunda kaldığımız Yeşilyurt devlet hastanesini anlatayım size. Kulaktan dolma değil bizzat yaşamış birisi olarak bir de benden dinleyin.

Şimdi öncelikle şu klişe cümleleri bir geçelim, en iyi cerrahlar orada, en iyi kalp doktorları orada vesaire. Geçelim.

Hasta iyileşmek için doktora ulaşabilirse ne ala.

Sabaha karşı babam yataktan düşüp kafasını şişirip konuşma zorluğu yaşayınca ne yapalım ne edelim paniğiyle ambulansı aradık. Ambulans sizi en yakın devlet hastanesine götürüyormuş. Öğrenmiş olduk.

Yani taksi gibi istediğiniz adresi veremiyorsunuz. Sürekli ambulans çağırıp hastaneye giden biri değilseniz bunu bilmeniz mümkün değil.

Ambulans Yeşilyurt devlet hastanesine park etti. Kafa travması geçiren, konuşamayan ve kafasında yumurta kadar şişi olan babam kapıda sedye beklemeye başladı. Acil kapısında üstelik. Nedir acil?

Sözlük anlamını yazayım ben.

Hiç vakit kaybetmeden yapılması gereken.

Acil kapısında yatım saat sedye beklemek kabul edilebilir bir durum değil maalesef. Bunu hiçbir gerekçeyle açıklayamazsınız.

Sonunda sedye bulunup içeri alınan babamın tomografisi çekildi ve bir kenara park edildi. Bu arada tomografi için sedyeyi alıp götüren şahıs o kadar özensiz ki, adamcağızın ayağını duvara tosluyor. Ayak mosmor davul gibi şişiyor.

MR çekilmesi lazım, kanama mı var ne var anlayacağız ama yok. Bekliyoruz da bekliyoruz. Tam tamına dört saat bekledik. İki saat beklesek fark eder miydi? Bir saat?

Karşınızda konuşamayan kafa travmalı bir hasta var. Doktor olmanıza, tıp bilginiz olmasına gerek de yok. İyi kötü bilirsiniz zaten.

Misal ben doktor değilim ama travmalı çok hayvan görmüşlüğüm var. Neyin acil neyin bekleyebilir olduğunu anlayabiliyorum.

Ancak Yeşilyurt devlet hastanesindeki yetkili şahıslar bunu anlayamıyor. Veya anlıyorlar ama önemsemiyorlar.

Balık istifi gibi hastalar, kimi ayağı kırık sıra bekliyor, kimi kafasını patlatmış kanlı kafasıyla orda oturuyor.

Biz MR sıramız ne zaman diye soruyoruz, soru sormayın diyor. Zamanı gelince alacaklar, sıra var. Ben sanki bankadayım, müşteri temsilcisiyle görüşeceğim sıramı bekliyorum. Çünkü bu kadar rahatlık ancak orada olabilir. Hastanede olmaz. Acilde olmaz. Kafa travmalı, beyninde ne olduğu meçhul ve son derece riskli bir durumda OLMAZ.

Tam dört saat sonra haydi diyorlar MR sıranız geldi gidin. Biz gideceğiz yani. Yanımızda kafa travmalı hasta, yol yordam belirsiz, elimizde sedye biz gideceğiz. Ki öyle de oldu. Elde sedye sora sora MR bölümünü bulduk. Allahtan da yanımızda üç tane adam vardı. Kadın başımıza koca sedyeyi taşımak nasıl olacaktı bilemiyoruz.

Girdik çıktık yine kendi başımıza indik aşağı. Aynı alana yerleştik. Tabi bu arada bekleme süremizde babamın tuvalet ihtiyacı için sık sık kalkıp gittik. Geri gelişlerimizde sedyemizi bulamadık. Sedye dolar kadar değerli bu hastanede. Kapan vermiyor.

Neyse, sonuçlarımızı aldık. Beyinde pıhtı var. Bir doktor hanım bize diyor ki, ilk üç saat önemli, eğer ilk üç saatte müdahale edilseydi ilaçla hallolurdu. Bizim orada dört saat bekletildiğimizi unutmuş. Yeni geldik sanıyor belki.

Yatış vermem lazım diyor. Yatalım da çıkamayalım diye.

Derhal çıkıyoruz buradan diyorum.

Daha önce neden çıkıp gitmedik diye soracak olursanız, ha şimdi sıra geldi gelecek, daha da beklemeyiz dediğimiz için.

Adamcağız zaten acil ilaca başlamalı, ordan oraya çekiştirmeyelim diye.

Gözünüzün önüne şöyle getirin, hani filmlerde sahra hastaneleri görürüz ya işte öyle bir yer.

Daha kirli olamaz bir defa. Yerler, duvarlar, yataklar, elinizin değdiği gözünüzün gördüğü heryer pislik içinde. O kafayla orada olmasaydım, mutlaka hepsini kayda alırdım. Oraya sağlıklı girip hasta çıkmıyorsanız şanslısınız. Kafanız gözünüz yarılmış oraya gitmişsiniz ve sağlam çıkabiliyorsanız siz şanslı bir insansınız.

Doktorlar çok iyiymiş de en iyi doktorlar oradaymış da. Doktora ulaşırsanız ve ilgisizlik ve pislikten ölmezseniz iyi olursunuz muhakkak.

Tansiyonu 20 ye çıkmış bir adamı dört saat sedyede bekleten hastane olsa olsa sahra hastanesidir. Ki tansiyonu ölçülmedi bile. Rezalet bir durum. İçler acısı bir durum.

Bir de sanki herşey çok yolundaymış, tek sorun koridorda bekleyen hasta yakınlarıymış gibi kolluk kuvvetleri geziyor. Koridoru boşaltın! Derhal dışarı çıkın! Çıkalım da hastayı bulamayalım bir daha.

Sağlık sisteminin mantığı, kurtarabildiğimizi kurtaralım, hepsine yetemeyiz olmuş.

Ben bunu gördüm yaşadım.

Arabaya binip oradan uzaklaşırken kendimi savaş alanından kaçar gibi hissettim.

Boşa geçen, kaybedilen koskoca bir dört saat var ortada.

Tedavisi boş yere geciktirilmiş bir insan. Ya daha kötü olsaydı? Ya bu vakit kayıpları yüzünden geri dönülemez yollara girseydik? Hesabı kim verecekti? Ki hala hesap vermesi gereken kişiler var. Erken müdahale ile atlatabileceğimiz bu durumu daha kötü hale getirenler hesap versinler. Onu ayrıca soracağım illaki, yasal yollarla.

Ben size sağlık sistemini anlatmak istedim. Size sağlık sistemimiz şahane muhteşem olağanüstü diyen olursa getirin konuşalım. Veya siz de bunu gerçek sanıyorsanız gidin hastaneyi bir ziyaret edin.

Sağlık sisteminin iyilik kriteri telefonla randevu ise evet sahiden de çok iyi bir sistem. Övmeye devam edebilirsiniz. Gerçi mesela fıtıklı hastaya üç ay sonraya randevu veren sistem ama olsun, övelim.

Avrupa ülkeleri bizi kıskanır, çatır çatır çatlarken hastanelerimizi görmemişler demek ki. Yoksa bu halimizi Hindistan zor kıskanır.

Önceki ve Sonraki Yazılar