Hakan Dalay
UTANÇ ÖRGÜTÜ; ‘KU KLUX KLAN’
Değerli Okurlar;
23 Ocak’ta isimleri açıklanan ‘Oscar’, yâni ‘Akademi Ödülleri’ adaylarının kazananları; 4 Mart günü ödüllerini teslim aldılar. ‘The Shape of Water’ orijinal isimli, Türkçeye ‘Suyun Sesi’ olarak çevrilen film, ‘En İyi Film’ dalında Oscar’ı kazanırken; diğer adaylar içinde yer alan yapımlar da göz ardı edilemeyecek ölçüde büyük bir ağırlığa sâhipti diyebiliriz.
Hem Suyun Sesi hem de Kızıl Serçe (Red Sparrow) gibi yılın iddiâlı bir diğer prodüksiyonu, klasik Amerikan - Rus mücâdelesi içinde geçen ‘Soğuk Savaş’ kavramını, biri tam devrinde, diğeri ise günümüzde olmak üzere iliklerimize işleyecek ölçüde hissettirmekteydi.
Ancak şahsım adına, ilgimi tam anlamıyla cezbeden sinema filmi ise hepsinden bir adım önde olduğunu düşündüğüm; ‘Savaştan Sonra’ (Mudbound) isimli yapım oldu. ‘90. Akademi Ödülleri’ çerçevesinde, 2018 yılı için ‘En İyi Uyarlama Senaryo’, ‘En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu’ ve ‘En İyi Görüntü Yönetmeni’ olmak üzere tam üç farklı dalda aday olmayı başaran Savaştan Sonra; klasik ‘Güneyli - Siyâhî’ mücâdelesinden tam olarak ayrılmamakla birlikte (elbette ki olay yine Mississippi’de geçiyor), izleyicinin kurgu içine çekilme metotları açısından son derece farklı bir yöntem izliyor.
Az sayıdaki karakterin her birinin kendi gözünden şâhit olabildiğimiz hikâye, tam bir ‘durum - kesit’ örneği oluştururken, diğer yandan da dönemin genel siyâsî / sosyal şartlarını da tam yerinde tespitler ile aktarmayı başarıyor. Filmi hâlen izlememiş olanlar için konuya dâir bir girizgâh dâhi kullanmaktan kaçınmayı tercih ediyor, fakat senaryo içerisinde çarpıcı bir şekilde karşımıza çıkan; Amerikan târihinin yüz karası ‘Ku Klux Klan’ örgütüne değinmeden geçmeyi de uygun bulmuyorum.
Utancın Örgütlü Adı; ‘Ku Klux Klan’
Ku Klux Klan (KKK), 24 Aralık 1865 târihinde, ABD’nin Tennessee Eyâleti’nde kurulan, siyâhî karşıtı aşırı faşist bir gizli örgüttür. Kurucuları; ‘Büyük Büyücü’ olarak da anılan ‘Nathan Bedford Forrest’, ‘Yüzbaşı John C. Lester’, ‘Binbaşı James R. Crowe’, ‘John D. Kennedy’, ‘Calvin Jones’, ‘Richard R. Reed’, ‘Frank O. McCord’ olarak bilinmektedir. ‘Birth of a Nation’ filmi ile de kendilerini açıkça bildirmişlerdir.
Örgüte katılanlar arasında, ‘iç savaş’ öncesi kurulmuş olan ‘Knights of the Golden Circle’ (Altın Çember Şövalyeleri) adlı gizli cemiyetin üyelerinin çokluğu dikkat çeker. Ku Klux Klan Örgütü, Amerikan İç Savaşı sonrasında siyâhîlerin kazanmaya başladığı haklara, özgürlüklere ve siyah - beyaz eşitliğine karşı çıkmıştır. Siyâhî vatandaşların güney eyâletlerindeki vâlîlik seçimlerinde ve hattâ ABD Kongresi seçimlerinde zaferler kazanmaları üzerine; 1867 yılından îtibâren Güney’deki kamusal hayatta Afro-Amerikan katılımı son derece güçlü olmuştur. Ku Klux Klan, bu radikal yeniden yapılanma politikalarını tersine çevirmek ve Güney’deki beyaz üstünlüğünü geri kazanmak için Cumhuriyetçi lîderler ile ‘siyah ve beyaz’ seçmenlere karşı şiddet dolu bir yeraltı kampanyasına kendini adamıştır.
1867 - 1868 yasama çalışmaları sırasında seçilen siyâhî milletvekillerinin en az %10'u şiddete mâruz kaldı ve %7’si de öldürüldü. Bu dönemde siyâhî okul ve kiliseleri ile siyâhîlere âit sembolik değeri olan kurumlar, saldırılara hedef oldu. 1870 yılına dek hemen her güney eyâletinde, Ku Klux Klan örgütlenmiş durumdaydı. Buna karşın hâlâ çok net ve açık bir örgütlenme modeli ya da lîderlik şeması söz konusu değildi.
Kendi amaçları doğrultusunda, gece saldırıları düzenliyorlardı. KKK, bu dönemde yalnızca güney eyâletlerinde etkili oldu. Özellikle de siyâhîlerin azınlıkta ya da görece az olduğu bölgelerde... En etkin olduğu bölge ise ‘Güney Carolina’ydı. Burada toplanan 500 Klan üyesi, bölge hapishânesini basarak, 8 siyâhî mahkûmu linç ettiler.
Klan’ın bu şiddetine karşı yerel otoriteler ve kolluk güçleri, sessiz kalıyor ve harekete geçmiyorlardı. Tutuklanmaları hâlinde, bu otoriteler karşı tanıklar buluyor; mahkemeler ise ya sanıkları serbest bırakıyor ya da hafif cezâlarla geçiştiriyorlardı. Demokrat Partili lîderler ve Güney’in önde gelen isimleri de Klan’ın eylemlerine karşı konuşmayı reddediyorlardı.
Çıkarılan yasalarda, herkesin kânun önünde eşitliği ve herkesin kânunlar tarafından eşit biçimde korunması vurgulanıyordu. Ayrıca Klan’ın işlediği suçlara karşı federal otoritelere yetki veriliyordu. Çıkan bu yasalarla berâber Klan şiddeti bastırıldı, ancak 1870’in başından 1876 yılına dek beyaz üstünlüğü düşüncesi yeniden güçlendi. ‘Demokratlar’, tüm güneyi hâkimiyetleri altına aldılar ve îmâr dönemi sona erdirildi. Bu dönem, Klan’ın ilk dönemi olarak bilinmektedir.
1915 yılı îtibârıyla başlayan ve ‘Beyaz Protestanlar’ tarafından organize edilen Klan’ın ikinci nesli ise yalnızca siyâhîlere karşı değil, aynı zamanda Katoliklere, Yahudîlere, yabancılara ve örgütlü emeğe (sendikalı işçilere ve genel olarak solculara) karşı da tavır aldılar.
1917 yılında, Rusya'da Bolşevik Devrimi’nin gerçekleşmesi üzerine benzer bir ‘komünist devrim’ korkusunun tetiklenmesine karşı, mitingler ve yürüyüşler düzenlediler. Ayrıca 20. yüzyılın başlarında yaşanan göç artışı da Klan’ın yeniden güçlenmesine zemin hazırladı. 1920’li yıllarda, Klan zirveye ulaştı. O dönemde, üye sayısının ülke genelinde; 4 - 6 milyon kişiye ulaşmış olduğu tahmin ediliyor.
1930’lu ve 40’lı yıllarda artış gösteren Klan faaliyetleri, meşhur ‘Mississippi Olayları’ ile târihe geçmiş oldu. Amaçlarına ulaşmak için şiddet ve teröre başvurmaktan aslâ çekinmeye örgüt, eski gücünden çok uzak olsa da günümüzde, bâzı bölgelerde sâdece yerel bazda propaganda yapmaya devâm etmektedir. Amerikan târihinin yüz karası olma vasfını, açık ara elinde tutma sebebi de sanırım ortadadır!
Bir Tavsiye
Güzel ülkemizin ‘her ferdi şâirdir’ diye nükte ile karışık bir tâbir peydâh olmuştur, ‘sokaktaki insanın’ sohbet mevzuu içinde… Ancak lâtife ile teğet geçen her tespit gibi bunun da ardında koca bir gerçek yatmaktadır belki de! Değil midir ki; Anadolu’nun her karışından fışkıran türküler, bunun en güzel örneği olduğu kadar, yine en büyük şâhidi de?
Bu nedenle her gördüğüm şiir kitabına bir şans vermeden geçmeyi tercih etmem. Son yıllarda sayıları müthiş bir biçimde artsa da, yüzdelik dilim içinde nitelik bakımından düşüş yaşanmasına neden olan her şâirin(!) dizeleri için geçerli değil, elbette ki sözüm… Geçtiğimiz günlerde edindiğim ve gerçekten çok beğendiğim; ‘Gökkuşağı Katili’ isimli şiir kitabı için değerlendirmem ise müspet yönde. Bir kere, genç şâirimiz ‘Dilara Gökçe İnce’; ‘Edebiyatçı’ olduğunu belli eder bir biçimde seçmiş kullandığı her sözcüğü. Zihninde beliren ilhâmı, her betimleme çabası içinde bu sözcüklerle işlemiş; soyadı gibi ‘ince ince’…
Şâirimizin, yakın bir dostumun kız kardeşi olduğunu saklayacak değilim; ancak bu köşede yalnızca hak edenlerin yer bulduğu da müdâvîmlerinin mâlûmudur diye düşünüyorum. Bir çırpıda okuyup bitiriverdiğim bu renkli şiirleri, sizler de okuyun isterim. ‘Cinius Yayınevi’nden çıkan kitabı, şimdilik ‘online’ kitap satış sitelerinden temîn edebilirsiniz ki; zâten internet üzerinden alışveriş kolaylığı, kitap mağazalarına gitme alışkanlığını da ortadan kaldırdı diye düşünüyorum.
Alışveriş linklerinden bâzılarını paylaşabilirim:
Kitap Yurdu: http://www.kitapyurdu.com/kitap/gokkusagi-katili/442847.html
Idefix: http://www.idefix.com/Kitap/Gokkusagi-Katili/Edebiyat/Siir/Turk-Siiri/urunno=0001732773001
D&R: http://www.dr.com.tr/Kitap/Gokkusagi-Katili/Edebiyat/Siir/Turk-Siiri/urunno=0001732773001
Esen kalın…
SEFA YAPICIOĞLU